4 Mart 2011 Cuma

1 Mart Salı “Konuş Onunla” Gösterimi Üzerine..


“Güdümlü bir sağnak saat beşleri beklerdi” demiş “Salı” adlı şiirinde bir ikinci yeni şairi. Köşk’e geldiğimizde saat beş idi. Yağmur yağsa dedik, yağmadı. Seyirci gelse dedik, gelmedi. Sonra kahve içtik hayat hakkında bugüne kadar söylenenlerden pek de farklı olmayan şeyler söyledik.


17:30’da kısa bir sunumun ilk cümlelerine başlamıştım ki bir grup insan geldi. Sonra ben sunuma devam ederken bir grup insan daha geldi. Almodovar’ın filmografisinden ve 2000’li yıllara nasıl bir hızlı giriş yaptığından, daha sonra ise nasıl da çuvalladığından filan bahsettim. Bu dediklerimi not eden bir kız vardı. Mesela ben 1986 yapımı “Arzunun Kanunu”adlı Almodovar filminden mi bahsediyorum kız hemen “evet yaa” der gibi yapıp not alıyordu.


Ardından filme geçtik. Film başladı. Bir grup insan daha geldi. Arka taraflar sıkış tepiş olurken ön taraflarda sakin bir Kanada filmi izlenimi veren boş sandalyeler duruyordu. Neyse ki filmde bolca yağmur yağdı da kimi isteklerimiz gerçekleşti.


Film sonunda ise daha çok Benigno karakterinin tecavüz nedenleri üzerine konuşuldu. Benim de aralarında bulunduğum grup bu “tecavüz” olayının aslında bir tür iletişim yolu olduğunu ve sonuç olarak gerçek hayatta karşımıza çıkan “tecavüz” vakaları ile asla bir arada düşünülemeyeceği görüşünü savunurken bir diger grup ne olursa olsun “tecavüz” tecavüzdür diyordu. Filmin öne çıkan ve en çok konuşulan karakteri Benigno olurken, Marco karakterinin film içinde bolca ağlaması kadın seyircilerimizi bir hayli etkilemişti. Üçüncü tür ilişkilerin mümkün olup olmayacağına dair teoriler üreterek ve bu teorilerin gerçekliği üzerine tartışarak gösterimin sonuna geldik.
Sonuç olarak güzel bir film izlediğimize ve Almodovar’ın tanımlanmış cinsiyet ve kimliklerin bir tür yapısökümüne girişmek konusunda bir çabası olduğuna ve bu çabasının pratikte başarıya ulaştığına dair bir kanaate vardık.



Ve evlerimize dönüp bir sonraki Salı’ya, Godard Salı’sına dek dünyanın nasıl bir yer olduğuna dair düşünerek ve bu düşüncelere belirli anlamlar yükleyerek yaşamaya devam etmeye karar verdik. Yani Zizek’in unutulmaz kitabı “Babamın İkinci Karısı”nda dediği gibi. “ Hayat bazan farklı gelir, o yüzden kendini Nikaragua’lı bir timsah yetiştiricisi zannetmen büyütülecek bir şey değil”