İkinci sezonun finalinde Adam’ın Hannah’nın
“kapısını” kırarak onu evden nihayet çıkarmasını izliyoruz.
Rük:
O yanaklarından süzülen ne senin ya?
Uğur
E.:
Ha, yok bir şey ya (Gözlüğünü yavaşça çıkarıyor. İki elini yüzüne kapatıp bir
süre hıçkırıyor).
Rük:
Su getireyim mi?
Uğur
E.
: Ayığ
Rük: Kim?
Uğur
E:
Hayır, sağol.
Uğur
kendine gelene kadar bir süre bekliyoruz. Ben Fitzgerald’ın 1 Mayıs adlı
kitabını düşünüyorum. Bir de Çanakkale yöresinden aldığım bir evlilik
teklifini. Çanakkale nasıl bir yerdir acaba, orada hayat geçer mi, Gelibolu’da
yatan Yeni Zelanda’lı sayısı kaçtır ve Nilüfer’in en güzel şarksı hangisidir
şeklinde beyin fırtınası yaparken “Ne evlenicem ye” diye yüksek sesle düşündüm.
Acılara Son dedim sonra da. Nilüfer’in en iyi şarkısı olabilir. Bir de bu
Kayahan ile Nilüfer arasındaki husumet bitmeli artık diye düşündüm. Rusya’daki
seçim sistemi de aklımı kurcaladı bu sırada. Ulan bu nasıl bir ülkedir ki 15
yıldır Putin ile Medvedev sürekli yer değiştiriyor. Bir seçimde bakıyorsun
Medvedev devlet başkanı olmuş Putin başbakan olmuş. Sonraki seçimde Putin
devlet başkanı olmuş Medvedev ise başbakan olmuş. Bu ne biçim ülke, Dostoyevski
buradan mı çıkmış yani ya da Maria Sharapova. Bir Rusla konuşup bu işe bir
baktırmalı diye düşünüyorum. Sonuçta işin ucu dört bir köşesi neşe pınarı olan
ülkemize dokunabilir. Yurttaş bu Ruslarla uğraşmak zorunda kalabilir. İrtibata
geçmek için çareler tasarladım. “Kimde Rus numarası vardır acaba” diye bir kere
daha yüksek sesle düşündüm. Buzdolabına doğru bu düşüncelerle ilerlerken
anılarımı yazmaya karar verdim. Anılarımı yazdığım kitabın adı “Anılarım”
olacaktı. Kitap ben öldükten sonra
çıkmalıydı. Kitabın hemen girişinde yer alacak olan hayatımın kısa özetinde “42
yaşında Paris’te öldü” şeklinde müthiş bir son söz olabileceği aklıma geldi.
Ulen ne cool olurdu di mi “42 yaşında Paris’te öldü” tam yazar hayatı anasını
satayım. Şu “İstanbul” kitabının sonunda babasıyla yaptığı uzun tartışmanın
ardından Orhan Pamuk babasının sözünü kesip “Ressam olmayacağım, Yazar olacağım
ben” der ve kitap bu cümleyle biter ya, ben Orhan Pamuk’un babası olsam bu
cümleye ne karşılık verirdim diye düşündüm “E ol amına koyim kolundan tutan mı
var” diyebilirdim mesela. Ya da basitçe “Tamam ol ya, yazar ol sen” derdim
Pamuk’a. Pamuk gibi evladım olacağına “Grup Düş” diye grubum olsun anasını
satayım. Aa şey mi çalıyor ya, You Love Me, Devotchka’dan hee, lan o grupta
gelmiş ama biz….
Uğur E:
Tamam devam edebiliriz.
Rük:
Haa tamam. Bence ilk sezonun finali daha iyiydi. Hani Hannah uyuya kalıyor
metroda, son durakta inip sahilde yürüyor, oturuyor bir şeyler yiyor falan.
Burada biraz seyirciye oynanmış gibi geldi bana. Harika 5.,6. ve 7. Bölümün
ardından böyle bir final yapmaları çok iyi olmadı ama o bölümlerin yarattığı
kredi sayesinde çok da rahatsız edici bir boyutu olmadı finalin. Yani
kavuşsunlar tabi canım Hannah ile Adam, ben insanlar mutlu olsun isterim.
Neyse. Sen genel bir ikinci sezon değerlendirmesi yap istersen.
Uğur E:
Bu Allahsız kızlardan ne çekti Ray ve Adam ya, hatta Charlie bile. Allahsız
şeytan bile diyemiyorum bu kızlara. Beni bıraksalar gidicem camı çerçeveyi ana
avrat hepsinin anasını bacısını …ama yapamıyorum işte. Sonra diyecekler Uğur
dizi setlerini basıyor. Büyük bir kuruluşla yola çıktığım için elim kolum bağlı
yani.
Rük
:…
Uğur E:
Neyse. Dediğin bölümleri ben de beğendim. İlk sezon kızlarındı. Ama ikinci
sezonda erkek karakterler diziye ağırlığını koydu. Burada ikinci yazımızda
andığımız erkek senaristlerin büyük emeği var kuşkusuz. Ama beni kızdıran şey
de bu oldu. İlk sezonda hem Adam hem de Ray kendi hallerinde, güzel insanlardı.
Ama önce Hannah Adam’ı kendine aşık edip çocuğun hayatını kararttı sonra da
Shoshanna Ray’e önce duygusal bakire ayakları yapıp işin sonunda da onu aldattı.
Charlie ise ikinci sezonda diğer erkeklerden daha iyi bir noktaya gelse de o da
sezonun sonunda Marnie’ye kandı ve köprü altına düşürüldü. Evet ikinci sezon
özetini kadınlar tarafından köprü altına düşürülen erkeklerin sezonuydu
şeklinde yapabiliriz.
Rük:
İkinci sezonun erkek karakteri Ray idi bence. Adam daha ilk sezondan rüştünü
ispatlamıştı. Ama Jenna’yı da unutmamak lazım. Bu sezonun gizli kahramanı oydu.
Yaptığı evlilik, girdiği depresyon ve aile evine yapılan ufak bir seyahatle
sezona damgasını vurdu. Ve tespit edebildiğim kadarıyla 10 bölümün 4 tanesinde
de yoktu. Yani totalde 6 bölümde diziyi aldı götürdü.
Uğur E:
Evet keşke onu biraz daha izleyebilseydik. Ben 8-9 ve 10. bölümde gelip diziyi
başka bir boyuta taşıyacağını düşündüm ama maalesef son 3 bölümde Hannah
dışında bir şey izleyemedik. Lena Dunham bütün pastayı kendine ayırdı yine ve 3
bölüm onun kişisel problemlerini izledik. Adam da olmayaydı epey sıkıcı olurdu
son bölümler. Ama Adam işte, özellikle finalde beni yani çok iyiydi.
Rük:
Demi ya. Hakkaten de Lena Dunham biraz sıktı artık. Bir yerde okudum gerçek
hayatında da lisede yaşamış böyle şeyler. Sonra da aynen almış diziye koymuş.
Bu kadar kişisellik bir yerde “Bana ne ya” dedirtebilir kişiye. Ben “bişeylerin
geri gelmesi” dediğim şey üzerine kafa yorduğum için bu geri gelen obsesif
bozukluklar olayı beni pek sıkmadı. Ama başka bir izleyici için tam bir “Ne yapak
yani kulağına çubuk soktuysan” durumu yaratabilir.
Uğur:
Lena Dunham’ın fazla ön plana çıkmasının dizinin akıbeti açısından tehlikeli
olabileceğini ilk yazıda konuşmuştuk. Kuşkularımız az da olsa gerçekleşti.
Rük:
Şey yapak o zaman. Sezonun en iyi bölümünü ve karakterini seçek. Ben en iyi
bölüm olarak 6. Bölümü ve karakter olarak da bu bölümdeki performansı nedeniyle
Ray’i seçiyorum.
Uğur: Ben karaktere Adam diyeceğim yine. Bölüm olarak
ise tam bir şey söyleyemem ama, şey kaçıncı bölümdeydi Adam’ın hani yeni kız
arkadaş bulduğu…
Rük:
Haa 8. Bölüm. Aslında bu vesileyle sezonun en iyi sahnesini de seçebiliriz.
Mesela o bölümde Adam’ın kalkıp işte Hannah’yı anlattığı sonra da kurabiyenizi
ben getiririm dediği sahne iyiydi.
Uğur E:
Haa eleman da şey diyor “Tamam kurabiyeleri Adam getiriyor” Evet iyiydi o
sahne. Jenna’nın babasıyla yaptığı konuşma da güzeldi 7. bölümde.
Rük:
Haa, evet. Şey daha iyiydi ama ya Hannah psikolog ile görüşüyor ya 8. bölümde.
Adam hani biyonik bir köpek üzerine bir kitap yazmış. İyi sahneydi o.
Bu
sırada içeriye S. Uçak girer ve ne yaptığımızı sorar. “Girls izleyip üzerine
fikir teatisi yapıyoruz.” deriz. Bu sırada elimizde ayran ve şeftalili ice tea,
masa üstünde ise lays ve danone vardır.
“Abi siz iki sap niye kız dizisi izliyosunuz ki?
Uzun
bir sessizlik olur. Uzaklara dalgın bakışlar atılır. Söylenecek bir şey aranır
ama bulunmaz. Olayın iki öznesi sessizce birbirinden uzaklaşır. Evden çıkılınca
uzun süre görüşülmemeye karar verilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder