Weeds
anti-ahlâki diyebileceğimiz bir noktadan hareket eden bir diziydi. 8 sezon
boyunca olup bitenlerin hemen hepsi toplumsal ahlâkın sınırları içinde “aykırı”
sayılabilecek yerlere temas ediyordu. Eşcinsellik, uyuşturucular, ensest, çocuk
cinselliği gibi bir sürü şeyi çok da hassasiyet göstermeden karşımıza getiren
Weeds, ahlâk denen şeyin kabul edilmiş normlardan ziyade vicdani bir şey
olduğuna dair mesaj veriyordu diyebiliriz.
Kocası
öldükten sonra geçimini ot satarak sağlamaya başlayan Nancy Botwin etrafında
şekillenen hikâye bir sürü yan karakter ve bir sürü macera üzerinden toplamda 8
sezona kadar yayıldı. Dizinin her sezonunda karakterler hızla değişirken yerini
koruyan beş karakter bütün maceraların esas kişileri olarak dikkat çektiler:
Nancy, oğulları Silas ve Shane, ailenin amcası Andy Botwin ve yine ailenin bir
parçası diyebileceğimiz yüce insan, müthiş guru Doug Wilson (Doug Wilson, başka
bir yazıyı hak ettiği için burada onun bölümünü kısa kesiyorum).
Weeds’in
güçlü bir kadın karakter ve ona bağlı dört erkekten mürekkep bir konusu
olduğunu söylersek dizinin dramatik yapısını da özetlemiş oluruz. Bu dört erkek
karakter içinde neredeyse 10 yılını Nancy’e ve Botwin ailesine harcayan Andy Botwin,
yaşadığı talihsizliklerin de etkisiyle bir adım öne çıkıyor.
Andy
Botwin nasıl bir adamdır derseniz başarısız, işe yaramaz, keş gibi sıfatlara
ulaşabilirsiniz. Ama biraz daha derine indiğimizde ona bir karakter dememizi
sağlayan başka özelliklerle karşılaşabiliriz. Andy Botwin hayatta neredeyse
hiçbir şey yapmamış bir adamdır. Yemek yapma konusundaki yeteneği haricinde
hiçbir mesleki kabiliyeti de yoktur. Maceraları arasında üç parmaklı ayağı
sayesinde başladığı porno macerasından tutun da, yanlışlıkla orduya yazılmaya
kadar bir sürü şey vardır. Ayrıca 8 sezon boyunca 50’ye yakın kadınla da
beraber olmuştur.
Ama
Andy’nin bütün bu özellikleri bir şekilde Nancy Botwin ile alakalıdır. Çünkü
Andy ne zaman bir şey olmak istese ya da ne zaman kalkıp bir yere gitmek istese
onu bir şekilde yanında tutan Nancy Botwin’den muzdariptir. Andy’nin güçsüzlüğü
hayattaki başarısızlığıyla ya da diğer insanlarla olan ilişkilerinde değil
sadece ve sadece Nancy karşısında ortaya çıkar. Dönüp dolaşıp yine Nancy’e
sığınması ve ondan hiç kurtulamaması Andy’nin de karakterine dönüşür. 40’lı
yaşlarında bile fazlasıyla “çocuksu” davranmasının nedeni gelişememesi ya da
öğrenememesi değil, Nancy’nin güçlü karakteridir. 8 sezon boyunca Nancy’i
sağmaktan tutun onun Meksi –Amerikalı çocuğunu yetiştirmeye kadar bir sürü
şeyle uğraşan ve aslında hiç de böyle şeylerle uğraşacak bir adam olmayan
Andy’i ne yaptığı evlilik, ne de uzun süre ilişki yaşadığı kadınlar Nancy’nin
gazabından kurtaramaz.
Andy
Botwin’in bizim ülkemizde tam bir karşılığı yoktur. Erkeklik figürünün çok ağır
ama bomboş olduğu Türkiye’de “Afili Filintalar” edebiyatının ya da Leyla ile
Mecnun’un tutma sebebi de budur. Bir kadının yarattığı keder, erkekçe çekilen
bir acıyla karşımıza gelir bu dizilerde. Evet, bu karakterler de zayıftır ama
bunun nedeni tek bir kadından ziyade genel olarak kadın denen şeyin aşktan
anlamaması olarak gösterilir. Leyla ile Mecnun ya da şu yeni Ben de Özledim
dizisinin karakterleri mevcut “güçlü” Türk erkeği tanımını tersine çevirmiş
olsa da, ortaya çıkan yeni model de yeni bir fark yaratmıyor maalesef. “Büyüyememiş
çocuklar”ın onları bir türlü anlamayan ya da sevmeyen kadınlara tutulması ve
acı çekmesi, denizin dibinde falan acı çekmesi üzerine kurulan bu yeni model
son tahlilde o kadar da orijinal durmuyor.
Ama
Andy Botwin klasik bir erkek değildir. Onun kadınlarla arası iyidir aslında ama
işte tek bir kadının gücüne kendini kaptırdığı için o da acı çekmektedir. Ama
bunu yaşarken başka kadınlarla takılmayı ya da hayatta bir şey yapmamayı da becermektedir.
Ha yapmak istediğinde de zaten bir şekilde Nancy tarafından engellenmektedir. Klasik
erkek ile Andy arasındaki fark da kurulan ilişki modellerinde ortaya çıkar Zira
Andy bir erkekle de birlikte olur ya da ne bileyim sevgilisinin fantezisi üzerine
(Yael) kıçına takma bir penis girmesine de izin verir. Onun bu “ahlaksızlığı”
bir anlamda Nancy’e duyduğu aşkın maskulenleşmesini de engeller. Bu anlamda
sevgili dostlar Andy, Nancy’e gerçekten âşıktır. Çünkü o her şeyi yapmasına,
her şeyi “tatmasına” rağmen hatta erkekliğinden bile vazgeçmesine rağmen
Nancy’e bağlılığını sürdürür. Böylece Andy’nin Nancy’e karşı hissettiği şey
cinsiyet bağlamından uzaklaşıp bir saflık kazanır. Ha bunun tek yolu sürekli
başkalarıyla takılmak ya da erkeklikten kurtulmak değildir tabi. Ama Andy’nin
seçtiği yol ya da yöntem budur. Ama bizim dizilerde erkek kalmak, erkek gibi
sevmek çok mühim olduğu için arkaya Leyla The Band şarkıları koyup denizin
dibine dalmak aşkın görsel kodları olarak sunulabiliyor. Bu da dediğim gibi o
kadar da yeni değil basbaya klişe duruyor.
Andy’nin
saflığından da bahsetmemiz lazım. Öyle ki Nancy’e aşık olduğunu bile dördüncü
sezonun finalinde idrak ediyor. Doug Wilson ile yaptığı bir konuşma sırasında
nerdeyse suçlanır gibi bu ithamla karşılaşıyor. Daha sonraki dört sezon boyunca
bir türlü Nancy’den ayrılamasa da en azından bu bölümde neden Nancy’den
ayrılamadığını idrak ediyor.
Andy’nin
dizinin finalindeki durumu ise bir sütten kesilme hali olarak okunabilir. En
sonunda Nancy’den kurtulduğunda, yaptığı ilk şey kaçmak oluyor. Kendine yeni
bir hayat kurmak için doğup büyüdüğü yere dönüyor ve klişe belki ama “büyüyor.”
Bunları da 40’lı yaşlarında ancak başarıyor. Aradan yıllar geçip yeniden Nancy
ile buluştuğunda ise aynı tuzağa düşmeyip ufak tefek de olsa güzel olan
hayatını bozmuyor. Ve belki de ilk kez “Andy Botwin” oluyor.
Dizinin
bir yerinde Andy, Nancy’e birlikte yaşamaları için ısrar ederken şöyle diyor:
“Evet ben Andy’im, ama senin için daha fazlası olabilirim.” Dizinin finalinde
daha fazlası olmayı başarıyor. Ama bunu ancak Nancy’den kurtulduktan sonra
başaracağını anlaması yaklaşık 10 yıl alıyor.
Andy
Botwin’i dizi boyunca sadece Nancy’e indirgeyerek düşünmek bir bakış açısı
tabii ki. Nancy dışında da dizinin komedi yönüne katkıda bulunan bir sürü olayı
oluyor Andy’nin. Ama dediğim gibi onu bir karakter olarak ele alırken Nancy’den
azade düşünmek imkânsız. Nancy bir taraftan Andy’e evini açarken, onun
yiyeceğini içeceğini efendime söyleyim yatacağı yeri, yani her türlü masrafını
karşılarken bir taraftan da onu tahakkümü altına almayı ihmal etmiyor. Aslında
Nancy kendi çocuklarından çok Andy’e söz geçirmeyi başarıyor ve biraz da bu
yüzden her türlü pis işe onu sürüyor. Bazen Meksika’da bir çölde onu yalnız
bırakıyor bazen de Andy’i terk edip Meksi-Amerikalı çocuğunun babasına gidiyor.
Andy ise bütün bunların sonunda, en sonunda, bir şekilde özgürlüğüne kavuşuyor.
Küçük de olsa huzurlu bir hayatı oluyor.
Sezonlar
boyunca sürekli dibe vurup geri çıkan, bir türlü hayatta kendini
konumlandıramayan ve bütün bunlardan müthiş bir mizah potansiyeli yaratan Andy
Botwin karakteri bugün daha çok “yakışıklı sempatik erkek” boyutunda
inceleniyor maalesef. Forumlarda, sözlüklerde şurda burada daha çok Andy Botwin
karakterini canlandıran Justin Kirk’ün yakışıklılığından, işte seksiliğinden
falan bahsediliyor. Bunlar da doğru elbette. Ama yetersiz. Bu yazı da biraz bu
yetersizlik sebebiyle yazıldı zaten. Önemli mi? Tabii ki değil. Ama şöyle de
bir şey var: I have the power.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder