Daha önce Eymirli ile
Bored to Death üzerine konuşmalar yapmıştık. Birinci sezon odaklı bu konuşmalarda
dizinin polisiye düzeyinin yüksek ama yetersiz olmasının bir yerden sonra
problem doğurabileceğini öngörmüştüm. Şimdi aradan bir ay geçtikten sonra ve
Bored to Death’in üçüncü sezonunu da izledikten sonra diyebilirim ki öngörümde
tamamen yanılmışım.
Jonathan Ames’in ikinci sezondan itibaren
dizinin polisiye dozunu düşürüp karakterlerin günlük hayatlarına odaklanmaya
başlamasıyla Bored to Death tadından yenmeyecek bir hale gelmeye başladı. Ve her
yeni bölümüyle de çıtayı biraz daha yükseltip bizleri mutlu etti. Üç karakterin
(Jonathan, George ve Ray) “büyüyememiş” hallerini erkeklik gibi bir kod
üzerinden değil de “insan olma” durumu üzerinden ele almaya başladıkça Bored To
Death küçük çapta bir başyapıta dönüştü. Eşcinsellik,ensestlik, sübyancılık
vs. gibi konulara değinen ve bütün bu durumlara alabildiğine naif ve hassas bir
şekilde yaklaşan Jonathan Ames üçüncü sezonla birlikte mesajını daha net bir
şekilde vermeye başlıyordu.
![]() |
Jonathan |
Bu “insan olma” durumu
verili olan duygu ve davranışların reddedilmesiyle ortaya çıkan bir durumdur. Bizler
hep toplumsal ahlâkı reddetmenin çok cool bir şey olduğunu düşünerek büyüdük. Sanki
yıkılan her tabu bizi özgürleştirecekmiş gibi davrandık. Fakat elimizde kalan
şey yine küçük bir mutsuzluk oldu. Aslında bunun sebebi içten içe gerçekten de
toplumsal bir ahlâka inanmamızdı. Bundan kurtulduğumuzu zannettiğimizde bile
beklenen özgürlük ya da mutluluğa erişememiştik. Harcanan çaba, şöyle ya da
böyle olma duygusu aslında olduğumuz şeyin de yok olmasına neden oluyordu. Kısacası,
sürekli kendi üzerimize gelip çeşitli engel ve hedefler yaratarak hayatı olduğu
gibi görme fırsatını kaçırıyorduk. Ahlaki bir durumu kabul ya da reddetmek
olduğumuz şeye neredeyse hiçbir fayda sağlayamıyordu. Çünkü her iki durum da
olağan akışa yapılan müdahaleden başka bir şey değildi.
Bored to Death işte bu
yukarıda bahsetmeye çalıştığım durumu çok iyi kavramış bir yapıya sahipti.
Jonathan, Ray ve George toplumsal açıdan ahlâki diyebileceğimiz neredeyse
hiçbir özelliğe sahip değiller. Fakat bunun edebiyatını da yapmıyorlar. Ahan da ne
güzel sürekli ot içiyoruz, sperm satıyoruz, ensest yaşıyoruz demiyorlar. Üçünün
de çocuksu ve kırılgan yapıları ve birbirlerine duydukları şefkat duygusu “insan
olma” denen şeyin unutulan ya da deforme olan özellikleri olarak dizi boyunca
yeniden hatırlatılıyor. George’un zarafeti, Ray’in çocuksuluğu ve Jonathan’ın saflığı bir araya gelince içinde
hiçbir “kötülüğün” bulunmadığı bir ilişki modeli çıkıyor ortaya.
![]() |
Ray (Süper Ray) |
Bir şekilde mutlu olmak
için çabalayan, hayata tam olarak ayak uyduramasa da bir sürü badireler atlatıp
yeniden bir araya gelen üçlümüz hayatı yaşamanın bir başka modelini
öneriyorlar. Jonathan’ın dedektiflik maceraları, Ray’in bir yerden sonra ünlü
olmasına sebep olan koca penisli kahramanların başrolde olduğu çizgi romanları
ya da George’un yaşadığı bir sürü ot ve seks macerası karakterlerin
kırılganlığına ve güvensizliğine çare olmuyor. Bahsettiğimiz model de tam
burada ortaya çıkıyor. Ne yaparsak yapalım aslında hiçbir şey o kadar cool
değil diyor Bored to Death. Siz birbirinize elinizden geldiğince şefkatli
davranın ölüp gideceksiniz diyor. Dolgun yaşamaya bakın günleri diyor. Bunu neredeyse
hiçbir toplumsal norm ile bağdaşmayan bir şekilde de olsa bütün ahlâki kurallara
bağlılık göstererek de olsa bir şekilde uygulayın diyor.
İkinci ve üçüncü
sezonda karakterler zenginleştikçe hikâyenin akışı da hızlanmaya başlıyor. Böylece
anlıyoruz ki belirli bir akış yaratmak için illa da dedektiflik olaylarına
gerek yok. Karakterlerin kişisel olaylarının akıcılığı ve komedisi bir diziyi
on sezon bile götürebilir. Bored to Death de işte tam bu kıvama gelmişti. Karakterler
yerli yerine oturmuş ve dizi asıl şimdi doruğa ulaşacakken allahsız HBO diziyi
iptal etti.
![]() |
George |
Dünya minvalini
kaybetti sevgili dostlar, bu kesin. Bu duruma bakıp distopya yaratmak da mümkün epeyi gülmek de
mümkün (Aslında bu kayboluşun komedisini Bored to Death’den daha iyi yapan bir
başka dizi var: Louie. Onu da yazarız bir gün). Bored to Death tüm bu kaybolma
durumunun ortasında birbirine tutunmuş ve genel olarak komik ve kırılgan
karakterleri getirdi önümüze. Dünya kötüye gidiyor evet. Ama bu yeni bir şey
değil. O yüzden sürekli üzülüp, anlayamamak yerine Bored to Death izleyip iyi
hissedebiliriz. Kötüye giden bir dünyada iyi hissetmek de yeterince güzel bir
şeydir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder