Rük: Her neyse.
Şimdi Wilfred izliyoruz. Nasıl bir giriş yapmak lazım tam bilemedim. Bir kere
bir uyarlama bu. Onu biliyoruz. Avustralya’dan sanırım. Evet oralardan, yani
işte, uzak bir yerde çekilmiş bu dizi ilk olarak. Bu arada bir film vardı
hatırlar mısın? Tarık Akan böyle haritaya falan bakıyordu. Ben Avustralya’ya
gidicem falan diyordu. Sevgilisi de, ki Necla Nazır olsa gerek, üzülüyordu bu
duruma. Ve filmin sonunda da gidiyordu galiba Avustralya’ya. Her neyse.
Uğur:
Hatırladım, evet.
Rük:
Şimdi Ryan var burada değil mi. Bir de Wilfred var. Ben şimdi bu diziye
başladığımda, başlarda yani pek hoşlanmamıştım. Sanki tam da yerine oturmayan
şeyler vardı. Ciddiyeti elden bırakmadan komedi yapmaya çalışıyor gibiydi. Bu
konuda da pek başarılı gelmemişti bana. Her neyse. Ama şu var, Bu Ryan
dediğimiz adam epeyi yalnız biri. Bunu anlayabiliyoruz. Hatta bir bölümde işte
annesinin yanında akıl hastanesine gittiğinde doktor buna “Konuşacak birilerini
bulmalısın” vs. diyordu.
Uğur:
Evet, ilk sezondaydı o. 9. Bölüm olsa gerek. Aslında dizinin dramatik yapısı da
ilk kez orada oturmaya başlıyor. Zaten bir intihar girişimi ile başlayan bir
dizi Wilfred. Elimizdeki karakter yani Ryan öyle çok da sağlıklı biri değil
yani. Son tahlilde gün boyu bir köpekle konuşan bir adamdan bahsediyoruz. İlk
bölümlerde komedi yönü ağır basıyordu bu durumun. Ama işte o dediğin bölümde
Ryan’ın annesinin de sağlıklı bir ruh haline sahip olmadığını fark ediyoruz.
Ryan da köpek ile konuşan bir insan olduğu için yavaş yavaş karakterimizin ruh
sağlığı konusunda daha fazla endişelenmeye başlıyoruz.
Rük:
Hah, aslında bu köpek işi bende hemen bir Kundera etkisi yaratıyor. Yaşam Başka
Yerde’yi ilk okuduğumda, o küçük Jaromil’in köpek başlı insanlar çizdiğini
okuduğumda çok kızmıştım. Çünkü aynısını ben o kitabı okumadan önce de
yapıyordum. Çizimim kötüdür ama sonuç olarak yapmaya çalıştığım şey oydu yani.
Her neyse. Wilfred’da köpek kostümü giyen bir adamdan bahsediyoruz aslında. Bu
açıdan çok orijinal buldum ben diziyi. Yani ne bileyim hiç özenilmemiş bir
köpek kıyafeti ile ortalıkta dolaşan bir adam başka bir adama hayat dersleri
veriyor. Bunu orijinal buluyorum. Kostüm olayını yani. Diziyi de hem absürd hem
de komik hale getiren bu aslında. Aynı zamanda alttan alta ilerleyen o “sağlıksız”
durumun da habercisi bu. Dizide bir ruh hali problemi olduğu aşikâr.
Uğur: Sağlıksız
isabetli bir tanımlama sanırım. Deli ya da hasta değil de, sağlıksız bir durum
gerçekten de karşımızdaki. Diziyi ilginç kılan şey de bu aslında.
Rük:
Şu baştaki alıntı olayları da tuhaf. Bir tür yönlendirme söz konusu aslında. İşte
ne bileyim “Öfke” “Şefkat” falan gibi kavramların üzerine giderek dizi
bölümleri çekmek de sağlıksız bir durum aslında.
Uğur:
Ama o galiba bir tür gelişimle ilgili, yani dizi sürdükçe elimizdeki karakterin
nasıl toparlanacağını göreceğiz belki de. Ve bu da Ryan’ın biraz o bahsettiğin
kavramlarla “gerçekten de” yüzleşmesiyle olacak.
Rük:
Hah, toparlanma. Doğru sözcük bu aslında.
İntihar girişiminde bulunan bir karakterin yavaş yavaş hayatın içine geri
dönmesiyle ilgili bir dizi Wilfred. Ve Ryan’ı mesela, özellikle ilk sezonda
sürekli yorgun, mutsuz, uykusuz, bitkin falan görüyoruz. Bir taraftan çocukluk
travmalarıyla uğraşırken diğer yandan ailesinin tuhaf karakterleriyle yeni bir
ilişki modeli kurmaya başlıyor. Bu sırada da işte “Vicdan” gibi “Şefkat”
“Hiçleşme” gibi kavramlarla tanışıyor. Bir anlamda kendisini intihara götüren
kavramlar bunlar aslında. Her neyse. Sonuçta işte ilerledikçe daha farklı bir
insan olmaya başlıyor. Bunu da tabi Wilfred sayesinde yapıyor. Yani epeyi
sağlıksız bir durumdan yola çıkarak hayatını toparlamaya çalışıyor. Dizinin adı
her ne kadar Wilfred olsa da dizi Ryan’ın kendini başka bir insan yapma
çabasını anlatıyor. Daha doğrusu Ryan’ın kendini yalnız bir insan olmaktan
kurtarma çabası da diyebiliriz.
Uğur:
Ben şeyden korkuyorum aslında ya, hani işte dizi finale geldiğinde bir de
bakacağız ki Ryan aslında ilk bölümde ölmüş biz de paso onun hayallerini, işte
karışık kafasındaki görüntüleri izlemişiz falan.
Rük:
Hemm. Öyle olursa felaket olur hakkaten. Ama sanmıyorum ya. O kadar düşmezler.
Kafa derken şey de olabilir. Ryan aslında yapayalnız ve evinden hiç çıkmayan
işte sağlıksız bir adam. Sürekli ot içip bunları uyduruyor da olabilir. Böyle
bir yere bağlanırsa da şüphesiz çok klişe olur. Olmasın yani.
Uğur:
Sen güzel güzel anlattın da, ben pek sevemedim Wilfred’i ya. Ama dediklerini
duyduktan sonra belki ikici bir şans verebilirim.
Rük: Ya ben de şimdi sana,
çok acayip çok harika dizi falan demiyorum. Sadece yeni bir şey yapmaya
çalışıyor ve bunu yaparken de kimi zaman orijinal olabiliyor. Mesela dizinin
komedi dozu da bölümler ilerledikçe yerini oturdu. Kesinlikle böyle kahkaha
attıran, yerlere yatıran falan bir mizah söz konusu değil burada. Hatta
rahatsız edici bir mizah türü var bile diyebiliriz. Komik olmak için çok
çabalamayan, sana sadece bazı gülünç anlar vaat eden bir dizi Wilfred. Bu da o
bahsettiğimiz bütün o “sağlıksız” durumların bir tamamlayıcısı aslında.
1 yorum:
Wilfred en sevdiğim diziler listemde ilk beştedir. Nedeni aslında sizi pek ilgilendirmiyor tabi ama ben yine de anlatacağım.
Bence Wifred, dünyadaki gereksiz insanlar ve onların sevgi, arkadaşlık ve hayatın anlamı ile ilgili zırvalamalarına bir tepki olarak ortaya çıkmış. Ryan'ın alter egosu olarak düşündüğüm Wilfred'ın mesajı şu bence; "Hiçbir insan gerçekte ahlaksız olduğunu veya toplumun yüz kızartıcı bulduğu bir ya da daha fazla olguyu eyleme dökmekten büyük haz alacağını itiraf edemez. Çünkü toplumlarda yaşayan insan, diğer bireyleri memnun edici eylemlerde bulunduğu sürece mutlu olabileceği öğretilerek büyütülmüştür." Herkesi mutlu edecek şeyleri yaparak yaşayabiliriz ve mutlu da olabiliriz aslında bunun örnekleri vardır etrafımızda... ama yapamazsak bile bu bizi Ryan'ın ilk bölümdeki durumuna sürüklemeye bilir belki, ama gayet olası bir ihtimal de olabilir bence. Wilferd benim hayalini kurduğum bir yaşama sahip (Wilfer'ın hayatı) olan Ryan'ın ta kendisi ve bunu kafasında yaşıyor olduğunu öğreneceğiz dizinin sonunda. Ki bence bu gayet mantıklı ve doyurucu bir son olur.
Bunlar dışında dizi beni gerçekten iyi güldürüyor ve laf attığı değerler/kişiler ile ilgimi canlı tutmayı başarıyor.
Yorum Gönder