11 Nisan 2012 Çarşamba

Bir Gecede Okunan Klasikler Gibiydin Pasolini

4 Nisan Çarşamba : Teorema


İnanın bana sizlere doğruyu ben söylesem de fular takmadığım için sanat yazıları yazamadığım için buradan aşağı önce çömelip sonra gölgemi uyarlayıp cingılbels yuvarlanıyor ve tartaklana tartaklana bahçeye düşüyorum kafamda hipodrom içinde düşse de ses çıkarmayan konserveler açacakları kayıp dopdolu mirim dopdolu konserveler bezelyeli garnitürlü konserveler baksan içinden Babil kralları bile çıkar.




Teorema güneşli bir Nisan günü için fazla Teorema bir film. Sınavlar yaklaştıkça yaş ortalaması yükselen seyircilerimiz artık pek konuşmuyor.




Mesela diyorsun ki : Ne düşünüyorsunuz?

Diyorlar ki : Bir şey düşünmüyorum.



U.E. bile, yani sorsan Chantal de Chantal, ama Pasolini dedin mi tısss. Ne yapmış size bu Pasolini sayın Türkiye? Niye hakkında konuşmuyorsunuz adamcağızın? Ha, konuşanlar oldu. Teknik açıdan ilkel dediler. Marksizm’le ilgili kitap yazan genç yazarlar önerdiler. Ama isim vermediler.




İsmini vermek istemeyen Marksist yazarlar bitince Kapitalizm bindirmeli burjuva eleştirileri yapıldı. Filmin de bunu yaptığı ileri sürüldü.



Bundan sonra her izleyiciyi dışarıda konuşalım’lı önerilere sürükleyeceğim. Lavabom düşsün, yorganım yansın, kanım aksın ki dışarıda çok daha rahat oluyorlar. Mesela Tarkovski gösteriminden sonra arkamdan yavaş yavaş yaklaşan bir çift sessizce “Rükneddin bey o sahnede ne anlatıyordu Tarkovsky” diye sormuşlardı. Ben de kulaklarına eğilip sessizce “Bilmiyorum” demiştim.



Teorema’nın ardından da kendi aralarında sessizce konuşan insanlar vardı. Ama yaklaşınca sustular. Bir sonraki Çarşamba yeniden arşınlayacakları yolda yürümeye devam ettiler.



Ama Pasolini ve Teorema bir şekilde sürdü. “Gelen Adam” neydi, kimdi bilemezdik. Ama Pasolini’nin öfkesini anlayabilirdik. Burjuvalar olsun Marksistler olsun, Düz halk olsun hepsinden yavaş yavaş tiksinmeye başlayan ve ölümüne yedi yıl kalan bir adam başka nasıl bir film yapabilirdi ki?




Daha sonra “Neden Yürüyoruz ki?” diyen ve Matmazel Moraliya’nın Koltuğu’nu okuyan herkes gibi bir sonraki Çarşamba’yı ve Peyami Safa’nın aslında fena bir yazar (Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’nun özellikle giriş kısmını nasıl unutalım? Daha 9 yıl oldu.) olmadığını düşünmeye başladık.

Hiç yorum yok: