19 Nisan 2012 Perşembe

Bütün O Gömleklerin Yakalarından Metin Erksanlar Sarkıyordu


İnsan sınav döneminde bir acayip oluyor. Michel Butor’un biçimsel açıdan ilginç olan romanlarına bakıp bakıp iç geçiriyor, Metin Erksan filmleri izliyor, Orhan Atasoy kliplerini yeniden ve yeniden keşfediyor, üstüne bir de sabahlara kadar Çelik’ten Dongi Dongi dinliyor. Öyle bir şey işte. Ve abartmadan söylüyorum ki, benim sınav döneminde Harun Kolçak olan arkadaşlarım bile var (bkz: Rükneddin). O derece bir a acayiplik.


İşte biz geçen haftayı tüm bunların üzerine inşa ettik. Hem de hiç acımadan. Metin Erksan dedik. Kadın Hamlet dedik. Ve filmi başlattık.

Seyirciler içeride Türk sinemasının en tuhaf filmine maruz kalırken, biz de dışarıda adaçayı ve kahve eşliğinde Wordpress’in garipliğini deneyimleyip, teknolojiye pek de hoş olmayan sözler sarf ediyorduk.


Ben, Uğur E. : Adaçayı
Tuhaflığı sadece sütlü kahvesinden ibaret olmayan, Rükneddin S. : Sütlü kahve


Wordpress’le giriştiğimiz mücadeleyi kazandığımızda, filmin de bitmek üzere olduğu fark ettik ve birer bardak su içip salona doğru ilerledik.


Film bitince, Türk sinemasına “auteur” kavramını sokan Metin Erksan’ın auteur’lüğü üzerinden konuşmaya çalıştık, onun bu yönünün vardığı uç noktayı göstermek istedik, ama pek başarılı olamadık. Fatma Girik’in bu filmdeki teatral oyunculuğunu bilmeden, onu izlemeye Köşk’e gelenlerin yarısından çoğu, filme burun kıvırdılar. Erksan’ın Hamlet parodisini yanlış bir hamle olarak değerlendirdiler ve bizi çok şaşırttılar. 



O an o salonda bulunan ve Köşk’ün deri kaplamalı ahşap sandalyelerine oturan herkesin, film hakkında bir şeyler söylemesi de sanırım 11 Nisan’ın en şaşılası anlarından birisiydi. Haftalar boyunca susmayı tercih eden seyircilerin, bir Metin Erksan filmine karşı koyamayıp dillerinin çözüleceğini hiç ama hiç ummuyorduk. Böylece, Metin Erksan sinemasının gücünü bir kez daha anlamış olduk.


Seyircilerin yönlendirmesi sonucu, Onat Kutlar’ın yıllar yıllar önce bir yazısında* işaret ettiği, Türk sinemasındaki diyalog problemine 2012 yılının 11 Nisan gününün saat 19.36 sularında yeniden eğildik. Herkes yine bir şeyler söyledi, yine konuştu ama yine bir sonuca…


Ve dağıldık.


Karnımızı doyurmak için Küçükpark’a doğru ilerlerken, gösterimden bize kalanın, Metin Erksan sevgimizi izleyicilere aktaramamamız, hatta üstüne üstlük üzerimize yapışmış olan müstehzilik nedeniyle yanlış bile anlaşılmamız olduğunu fark ettik.


*Bahsi geçen yazı “Türk Sinemasında Konuşmalar Üstüne Bazı Aykırı Notlar” olup yazıyı merak edenlerin bana bir haber uçurması yeterlidir.

Hiç yorum yok: