Sevgili Urszula
Bir tavsiye üzerine Nothing Personal adlı filmini
izlemeye karar verdim.
Açtım Torrent’i, buldum filmini, başladım indirmeye.
Varolsun kısa bir sürede indi film, ben de işte, topladım masayı falan, koydum
koltuğu ekranın karşısına başladım filmini izlemeye. Aradan yaklaşık dört
dakika geçmişti ki, filminin birinci bölümünün ismi ekranda beliriverdi:
Nothing Personal. Bölüm 1 :Yalnızlık.
Bak Urszula, filmi çektiğin yıl 2009 tamam mı? Şimdi
allahın ve kitabın varsa da yoksa da söyle, böyle bir dünyada hem de böyle bir
yılda herhangi bir filme Bölüm 1 : Yalnızlık diye başlanır mı? Hayır hiç mi
Klişe diye bir şey duymadın. Hiç mi orijinal bir kitap okumadın, film izlemedin.
Ya da koskoca film setinde biri gelip de demedi mi, “Urszula, Bölüm 1 : Yalnızlık
diye filme başlanır mı kızım, Puma belgeseli çek daha iyi” diye.
Şimdi bu film başyapıt olsa ne olur olmasa ne olur.
Önyargılı olmayayım, filmi biraz daha izleyeyim, belki Urszula parodi falan
yapmıştır dedim bu kez ikinci bölüm başladı : Bir İlişkinin Bitişi.
Kaç yaşında kadınsın Urszula, lise günlüğü mü
tutuyorsun, oradan mı alıyorsun bu başlıkları allahını yersen. Bak Urszula,
ilginç bir karakter yaratmak için, yollara düşen, ona buna psikopat gibi
davranan sonradan da iyi niyetli olan gerzek
bir kızı bulmana hiç gerek yok. Sen kendin yeterince ilginç bir karaktersin
bence. Oldukça personal bir film yaparsan mutlaka daha başarılı olursun.
Bu sahne güzeldi aslında ha. |
Sen yürürlükte olan kullanımıyla tam bir kadın
yönetmensin Urszula. Yani Kadın denilen şey aynen günlük hayatta olduğu gibi
basit meseleler üzerinde sorunsallaşmış bir şey senin filmlerinde. Senin de
bildiğin gibi depresyonda olan ya da acı çeken bir kız ya sevgilisinden
ayrılmıştır ya da sevgili bulamıyordur. Yürürlükte olan Kadın prototipinin
bütün özeti budur. Sen de yürürlükte olan ve tamamen “Kadın” bir yönetmen
olarak, bu tip şeylerin çok ilginç olduğunu zannediyorsun.
Sanma ki sana kötü film yaptığın için kızıyorum. Sana
çok güzel bir filmi saçma sapan başlıklarla bok ettiğin için kızıyorum. (Bu kısmı filmin tamamını izledikten sonra yazdım)
Stephen Rea |
Sen, Urszula,
erkeğe yakıştırılan “yürütücü” rolünün “yürütülen” tarafındaki Kadın
rolünü bulup kodlamışsın kendine. Kızdığım şey dönen dümenin farkında
olmayışın. Artık sevgili Urszula, Kadın ve Erkek denen şey homojenleşiyor. Ne
evin direği, kadının sahibi erkek var ne de kocasını dinleyen ve susan kadın.
Bak mesela bizim ülkeye, kadın cinayetleri yüzde bilmem kaç bin arttı. Bunu ne
şekilde söylersem söyleyeyim yanlış anlaşılacak biliyorum ama ben bu
cinayetlerin olayların akışına baktığımızda gayet olağan şeyler olduğunu
düşünüyorum. Özgür siyasetin ancak özgür ilişkiler sayesinde oluşabildiğini
dünya 68’de biz ise daha yeni anlıyoruz. Kadınlar özgürleşene kadar bu
cinayetler sürecektir. Ama gelişme de sürecektir. Ta ki kadınlar özgürleşene
kadar. Ondan sonra da Kadın – Erkek – Eşcinsel ve diğerleri, yani hepimiz, asıl
meselenin özgürlük olmadığını anlayacağız.
İşte tüm bunlar olup biterken sen hâlâ “Kadınsı”
meseleler ile uğraşarak gayet ilkel bir feminizm modeli uyguluyorsun. Asıl
meselenin Erkekteki kadınsılık ve kadındaki erkeksilik ve hepsinin
homojenleşmiş bir tanımı olan Eşcinsellik olduğunu göremiyorsun. Mesela bir Chantal Akerman gibi her türlü
cinslerarası pozisyonu aşmış bir “Kadın Yönetmen”i anlayamazsın sen. Ya da
Shortbus gibi bir filmin önerdiği ve biraz da mizaha başvurarak önerdiği
“Katılımcı Röntgencilik” de anlamlı gelmez sana. Hepsini boşverip, Nothing
Personal’de müthiş performans aldığın Stephen Rea’nın harikalar yarattığı
Crying Game filmini izle. Belki o zaman daha iyi anlarsın söylemek
istediklerimi.
Sonradan Not: Biraz abarttım galiba lan. Bunları filmin ilk 10 dakikasının ardından bir sinirle yazdım. Film fena
değil aslında. Ama filmin sonunda bir adet daha “Yalnızlık” bölümü vardı. Tutamadım
kendimi. Bu filme bir de Urszula’dan bağımsız bir giriş yapmak şart oldu. Alındıysan
pardon Urszula. Ve teşekkürler Ekvador.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder