31 Ocak 2011 Pazartesi

"Srpski Film" Üzerine Konuşma Denemesi

Sinema üzerine fikir beyan eden kimselerin son aylarda es geçmedikleri bir hadise var: Srpski Film (2010)*. Bu hususta, filmi izleyen izlemeyen herkes bir şeyler söyledi, yazdı-çizdi. Çoğu zaman bizim de söyleyeceklerimiz oldu ama işten güçten vakit bulamadık. Fakat susmanın kabullenmek olduğunu biliyorduk ve artık buna bir dur dememiz gerekiyordu.

(Birazdan okuyacak olduğunuz diyalog, Microsoft'un son sürümlerinde eski kullanıcılarını artık çok üzmeye başladığı Windows Live Messenger vasıtasıyla, can sıkıntısından bunaldığımız bir gece vakti, spontane olarak gerçekleştirilmiştir. Yakaladığınızı sandığınız her türlü yazım yanlışı, tarafların bilinçli bir yazım tercihidir. Bu yazıyla, Srpski Film furyasını da ucundan kıyısından bir şekilde yakalamış olduğumuz gerçeğinden de hiç hazzetmemekteyizdir.)

-------------------------------------------------------------

Uğur :
Lan...
Liman uyuyor mu aga?
aras:
bilmem
Uğur :
Blog düzelmemiş daha.
aras:
sen eklesene o zaman yorumları.
Uğur :
Deneyeyim bari.
O değil de sol üstte linkler var ya mesela... Anasayfa hede hödö vs. vs. diye.
Onların içi de boş.
Tıklıyorsun, bir şey olmuyor.
aras:
dene bakalım. biliyorum.
Uğur :
İşin var mı la şimdi senin?
aras:
yok ama tolga demirtaş yazılarını okuyorum. neden?
Uğur :
Werckmeister Harmonies bitmedi ama bitti gibi. Bi baksana la.
aras:
eyi.
olum sen iyikötüfilm'i takip etmiyon mu?
Uğur :
Ediyorum.
Ordaki sırp filmi röportajını mı okudun?
aras:
e niye filmin yok ordan.
adam kaç tane porno film yazmış aga.
Uğur :
Evet biliyorum...
aras:
ne sırp'ı yea.
birini indirmemişin
nasıl kült bakışı bu. valerie bile yok yae
Uğur :
Yaaa Alkan Avcıoğlu okuyup okuyup gelme lan bana.
aras:
e bak senin adamın yazmış ben söylüyorum adamım. ayrıca alkan'dan değil, jodorowsky'den duydum koç.
Uğur :
Güzel o zaman...
Alexanderplatz yazdın mı yeni?
aras:
hayır. evde var.
yolla yazıyı
Uğur gönderiyor
"Werckmeister Harmonies.doc" dosyasının aktarımı tamamlandı.
Uğur :
O değil de bitmemiş o yav.
Tekrar baktım da.
aras:
evet bitmemiş.
Uğur :
Nasıl gidiyor peki?
Sonlar?
aras:
çok kopuyosun olum.
Uğur :
Nerde misal?
aras:
bela tarr anlat,macar sineması anlat,tarkovski bağlantısı ne,satantango diye filmi var 7 saat,adamın derdi ne,bunlara gir yani.
Uğur :
İyi de o zaman Bela Tarr ya da macar sineması anlatmış oluyoruz amma. Sadece tek bir filmin üzerinden konuşamayacak mıyız şu dünyada?
aras:
mesela "“filmleri anlamak için mi izleriz? Anlamadığımız bir şeyi sevebilir miyiz? Neden film izliyoruz? " diyip olayı dalgaya vurunca olay "yea bu filmler bir bok demiyor sanat mı lan bu" diyen tipleri destekleyen noktaya geliyor sanki.
Uğur :
Demiyor değil aslında olay, ben orda ipin ucunu kaçırmışım biraz. Diyor tabi ki ama bir Inception'ın dediğini demiyor. Bi inception gibi demiyor. Kendini ele vermiyor kolay kolay.
aras:
ne diyon lan.
Uğur :
"yea bu filmler bir bok demiyor sanat mı lan bu"
"Dememek" değil aslında olay, ben orda ipin ucunu kaçırmışım biraz. Film bir şeyler diyor tabiki ama bir "Inception"ın dediğini demiyor. Bi inception gibi demiyor. Kendini ele vermiyor kolay kolay.
aras:
koçum sen otuzbir mi çekiyon benle konuşurken. ele vermiyor ne inception ne. dememek değil olay. ama diyon
Uğur :
Nolan'ın son filmi yok mu lan? Başlangıç mıydı neydi? Inception o işte.
aras:
izlemedim ben onu.
Uğur :
Örnek verdim sadece...
Neyse ya aman...
Bizim bi erotik film olayı vardı o noldu lan?
aras:
hangi erotik?
Uğur :
Hani böyle 3-4 film seçip, üzerine diyalog şeklinde yazı. Ve siteye video.
aras:
hee.
olur.
Uğur :
Bu arada Liman onu kodlardan falan derlemiş, düzeltemiyorum ben. Hazır şablon değil.
aras:
hemm.
bir mail falan at o zaman. ben de facebook'tan atarım.
önce sırp filmi'ni yazak ama.
Uğur :
Cengiz Semercioğlu'nun yazısını okudun mu sen peki?
aras:
hıhım.
Uğur :
Ona da diyelim bir şeyler...
Nasıl yazıyoruz? Diyalog mu yapıyoruz?
aras:
mal diyek.
o tip bişey.
Uğur :
Alexanderplatz güzel dizi lan. 6'ya geldim.
aras:
iyi gelmişin. sen de sürdürebilirsin günlüğü.
hişt yarım saat sonra yapak mı konuşmayı.
Uğur :
Sırp için mi?
aras:
sırp filmi ile başlayıp genele dönerik.
zaten onda kalmaz yalnızca.
Uğur :
Olabilir de Gonca'nın bize gelme ihtimali var.
aras:
o da katılsın.
mesela şöyle başlangıç "50.yıl köşk'üne sırp'ı neden koyamayız?
Uğur :
Benim de aklıma öyle bir şeyler geldi de, savunma yazısına dönmesin ama.
aras:
yok yea.
ben savunmuycam zati.
Uğur :
Ben de savunmayacağım da, ama hakkını da vermek lazım.
aras:
sen verirsin.
iyi.
yarım saat sonra.
bakarız o zaman.
ya da 20 dakka.
hazırlan hem.
Uğur :
Dur filmi de getireyim ben...
aras:
geldi mi gonca.
Uğur :
Yok gelmeyecek galiba.
Yarın akşam gelecek muhtemelen.
aras:
hemm.
eyi tamam.
hadi başlayak.
bak giriş şu olsun .
Uğur :
Gir bakalım...
aras:
bu bir tartışma yazısı değildir. bir savunma ya da eleştiri yazısı da değildir. sadece konuşmalardan oluşan spontane bir diyalog girişimidir.
Uğur :
Bu yazıda geçen isimlerin hiçbirisi hayal ürünü değildir.
Diyek mi la? Cengiz diyeceğiz ya
aras:
diyek.
tamam.
bir de başlık sırp filmi'ni neden koymayız
olsun.
şimdi sen girmişmiydin az evvel.
Uğur :
Hayır girmedim.
Gir sen... Başlık da o olsun tamam.
aras:
hımm.
şimdi şu sırp filmi meselesi var biliyorsun. özellikle sözlüklerde "vay ahlaksız yönetmen,vay sapık senarist" gibisinden şeyler yazmışlar. filmi ikimiz de izledik ama işin hiç "ahlak,tabu" kısmına girmemiştik. belki bu bizim de ahlaktan yoksun insanlar olduğumuzu gösterebilir. ama ben filmi izlediğimde hakikaten de aklıma hiç "ahlak" mefhumu gelmedi. başka bir yerden mi bakıyoruz konuya?
(bu arada başta şey de diyek,ünlü arkeolog ve bilgisayar mühendisleri konuşuyor gibisinden şey de olsun)
Uğur :
Tamam. Kazmak Ve Görmek diyelim mi?
aras:
hayır.
neyse.
sen devam et.


Uğur :
Başka bir yerden bakıyor olabiliriz evet, şimdi, "ahlak" dediğimiz şeyin tamamen bireysel bir olgu olduğunu göz önüne alırsak, aslında "ahlak" dışında bir yerden bakmamız daha doğru bir yaklaşımmış gibi geliyor bana. Ben şahsen hiçbir zaman "ahlak"çı bir adam olamadım ama "etik"çi oldum bir dönem. Bu milli eğitimin beni eğitememiş olmasından da kaynaklanıyor olabilir.
Hatta ben filmi ilk izlediğimde "aha adamlar pornografi konusunda benim gibi düşünüyorlar lan" bile dedim kendi kendime. Neyse çok dağıtmadan, genel olarak bir filmi ele alırken filme “ahlak” dediğimiz “tabu” dediğimiz o şeylerin üzerinden yaklaşmak gerektiğini düşünüyorum ben. Yoksa sözlüklerdeki o bir yığın insandan ne farkımız kalır? Peki sence bir filme en güzel neresinden yaklaşılır?
aras:
tamam.
şimdi bak soru sormayalım. ben başlangıç olsun diye bir şey yazdım. tam da soru değildi o zaten. bir de ahlak ve tabu üzerinden yaklaşmak lazım demişin yanlış mı oldu o?
Uğur :
Yanlış oldu.
Ahlak üstü o.
Neyse düzelteyim orayı daha anlaşılır yazayım.
"dışından" diyeyim oraya.
aras:
tamam. o word'e tüm konuşmayı yapıştırırsın sonra zaten. ben şimdi senin sözü "üzerinden yaklaşmak gerektiğini düşünüyorum ben." bıraktığın yerden sürdürüyorum.
Uğur :
Tamam da orası anlaşılmıyor tam galiba.
Ahlak-üstü bir yerden demek istedim ben.
aras:
de o zaman gülüm.
Uğur :
Neyse çok dağıtmadan, genel olarak bir filmi ele alırken filme “ahlak” dediğimiz “tabu” dediğimiz o şeylerin dışından daha ahlak-üstü bir yerden yaklaşmak gerektiğini düşünüyorum ben.
aras:
zaten herhangi bir filme ya da sanat eserine bu tip yaklaşımlarda bulunmak ekseriyetle bizim coğrafyamıza ait bir mesele. gavur bu problemi 70'lerde çözdü. özellikle pasolini'nin öldürülmesi bir şok etkisi yaratmıştı. italya faşizmin kalesi ilan edilmişti. işte bu imajlardan kurtulabilmek için (iyi niyetlerinden değil yani) rahat bıraktılar sanatçıları. artık sadece +18 yaş sınırı falan koyuyorlar filmlere. ama sırp filmi'nin özelinde başka durumlar var.

bu filmin içinde newborn porn'dan tut ensestliğe kadar her şey var. şimdi mesela bu filmi savununca "çocuk pornocusu" durumuna düşebilirsin. zaten yine o sözlük ortamlarında filmi beğenen ya da savunanlara sapık muamalesi yapılıyor. filmi ben de savunmuyorum ama içeriği yüzünden değil yönetmen ve senaristin ilgi çekme amaçlarının çok su yüzüne çıkmış olmasından dolayı savunmuyorum.
(devam)
naptın panpa. makale mi yazdın.
Uğur :
Toplamaya çalışıyorum...
Ama her yönetmende ve senaristte biraz ilgi çekme çabası yok mudur zaten? Hatta tüm sanat dallarında durum böyle değil midir? Üreten insan, ürettiklerinin bir sonucu olarak ilgi bekler. Bu ilk sanatçıdan tut, şimdiye kadar hep bu şekilde süregeldi. Her yeni sanatçı o beklediği ilgiye kavuşmak için hep yeni yeni şeyler üretme çabası içerisine girdi. Bu durumda ben bu filmin ekibinin yaptıklarında bir beis göremiyorum. Bu bir çıtayı yükseltme olayıdır Aras. Gereklidir. (Pasolini olmasaydı, Cannibal Holocaust çekilemezdi mesela.)

Az önce sürekli olarak ilgiden bahsetmiş olmam, sanatın sadece dikkat çekme amacıyla yapılan bir şey olduğu sanrısına da yol açmasın lütfen. Tabii ki her sanatçının, kendi başına, bu dünyayla bir derdi var ki, her biri dünyayı yeniden üretme(rekonstrüktif) amacı güdüyor. Ve her şeyden önce bu filmin de bazı dertleri var.


aras:
dünya ile derdi olma meselesi bir klişeye dönüştü bence. mesela türk sineması’nda “dertlerimi anlatıcam” diye ortaya çıkan bir furya vardı. yavuz özkanlar,atıf yılmazlar,orhan oğuzlar,sinan çetinler falan o dönemde (seksen sonları doksan başlarını kastediyorum) “tüketici koruma dernekleri”nin harekete geçmesi gereken filmler yaptılar. dert anlatma ya da bir şey "anlatma" meselesi olarak görmüyorum ben sinema'yı.

sinema sadece bir imajlar toplamıdır. bunlara "iyi, kötü, doğru, yanlış" kavramlarıyla yaklaşılması çok yanlış bence. ama hem izleyiciler hem yönetmenler hem de eleştirenler bu kalıplar üzerinde konuşmayı sürdürüyorlar. “iyi film”in bir çıtası ya da tarifi olamaz. imajların görülmesi ve doğru okunması meselesi önemlidir bence. şimdi sırp filmi mesela, yönetmenleri ilgi çekme çabalarını inkar etmiyorlar. işte sırp devletini, bürokrasisini eleştirdik diyorlar. yasakçı zihniyet'i sınadık diyorlar. (tabi burada aklımıza bilgi üniversitesi olayı da gelebilir) ama olay bir istismara dönüşmeye meyil ediyor.

mesela bu adamların sağlam bir teorisi olsa, yola çıkma ya da "gösterme" amaçları belirli olsa, sırp filmi daha iyi bir film olabilirdi. doğal bir karşılaşma olarak "salo.." ile karşılaştırıyorlar bu filmi. rahatsız edici yönleri benzeyebilir ama içerik ve yönetmen tavrı açısından arada himalayalar var bence. pasolini, iktidar imajını gayet net anlamış bir adamdı ve bunu “gösterme”nin nasıl mümkün olabileceğini kesinlikle (en azından sırp filmi'nin yönetmeninden) çok fazla düşünmüştü. orada haybeye çekilmiş ya da belirli bir temsili ifade etmeyen tek bir kare bulamazsınız.

ama sırp filmi işin bu tarafını biraz boşlamış gibi görünüyor. mesela ezilmiş ya da ayrımcılığa uğramış bir halkın yahut etnik ya da cinsel kimliğin "gösterilmesi" için bir yöntem olarak porno'nun kullanılması o kadar da orijinal ya da etkin bir yöntem değil.

(devam)
olum spontan dedik amına koydun la.
Uğur :
Niye lan?
aras:
makale yazıyon.
Uğur :
Ne makalesi oğlum? Sen daha makalesini yazıyorsun.
aras:
kasma çok.
ulen aklıma geliyor yazıyorum. sen alini çenene koyup "hımm,ne desem" diye düşünüyon. düşünce akışın yok mu aga.
Uğur :
Yok lan aklıma geleni yazıyorum word’te. Sonra okuyup düzeltiyorum.
Msn'de belli bi karakter sınırı olduğu için akış bölünüyor. Yollamak zorunda kalıyorsun.
Düzeltemiyorsun sonradan.
aras:
düzeltmeyi sonra yaparsın.
düzeltmeyi sonra yaparsın.
Uğur :
Tamam ya dur...
Oğlum bu sana cevap gibi oluyor lan.
“dünya ile derdi olma” meselesi bana göre üreten ile tüketen arasındaki en büyük farktır. Asıl sorun burada bu “derdi” bir araç değil amaç olarak kullanmaktır. Senin de dediğin gibi sinema, televizyonda gündüz kuşağında yayınlanan “bir derdim var” programı değildir. Ama çoğu zaman bu oldurulmaya çalışılmıştır. Çıta meselesi ise tamamen akışla alakalı bir şeydir. İyi bir filmin çıtası olmaz ama tarihsel gelişimin çıtası olur. Sen Cannibal Holocaust'u çekmeden Nekromantik çekemezsin. Bu deterministik bir olaydır. Her şey bir şeyin sonucudur ve kendisinden sonra gelenin sebebidir.
Filmi yapanların sansürcü Sırbistan'ı eleştirdik demesi ise olaya şu açıdan bakıldığında daha anlaşılır olabilir. Sınırları bir takım kurallarla, yasalarla belirlenmiş mecralarda (televizyon olsun, sinema olsun, gazete olsun, dergi olsun) asla yayınlanamayacak, asla onaylanamayacak "metinler"(metin derken her türden metni kastediyorum) üretmek, o mecraları eleştirmenin gayet de güzel bir yoludur. Siz şimdi televizyonu eleştirmek için bir televizyon filmi çekseniz ve bu filmi televizyonda yayınlatma gibi bir amacınız olsa, zamanla karşı çıktığınız şeye dönüşürsünüz(“zamanla” diyerek en basitinden çekim aşamasını hesaba katıyorum). Bunun Okan Bayülgen anarşistliğinden bir farkı kalmaz. Bu yüzden filmin eleştiri metodolojisini onaylıyorum. Ve bence filmin en büyük sorunlarından biri Sırbıstan kültür bakanlığından film için fon alınmamasıdır.
Metodoloji güzel evet, ama bu metodun uygulanışında ciddi anlamda sorunlar var. Bir çok sahne "eleştirinin dibine vuruyoruz oğlum" gazıyla çekilmiş gibi duruyor. Ve çoğu genç yönetmende de gördüğümüz ve yurdum eleştirmeninin "filmin sarkması", "dramatik yapıda sorunlar" olarak adlandırdığı olayları bu filmde de görüyoruz. Bu biraz teori biraz pratik ve biraz da ilk film heyecanından kaynaklanan bir şey bence. Pasolini'nin Salo'suyla karşılaştırılmasını da ben uygun bulmuyorum. Bu sadece Salo'ya özgü bir karşılaştırılamamazlık değil aslında. “Bir filmi bir filmle kıyaslamak.” Her şeyi bir şeyle karşılaştırmadan bir filmden bahsedemeyen ve eleştirmen geçinen bir yığın adam var şu piyasada.Filmi filmden ölçmeyi ne zaman öğrenecekler bilmiyorum.
(devam)
aras:
hımm.
behzat ç bakıp yazıcam.
Uğur :
Tekrarı mı var lan?
aras:
yok yea. bir sahneyi izleyip öyle yazıcam.
Uğur :
Tamam...
aras:
ben karşılaştırma meselsinde o kadar katı değilim. ama bunun bir eleştiri biçiminde yapılması saçma. imajlar'ın benzerliği ya da karşılaştırılması, kullanılması meselesi önemli. şimdi, filmin yöntem olarak porno ve gore unsurlarını seçmesine ben de karşı değilim. sadece bu yöntemin etkin olmadığını düşünüyorum. yani bir derdi varsa eğer o derdi anlatma yöntemi olarak etkin bulmuyorum. teori eksikliği olduğunu düşünüyorum.

şimdi bu adamlar bu filmde bir çocuğa tecavüzü gösteriyorlar değil mi? sonra bir sahnede de bebeğe uygulanan tecavüz var. kesme, biçme, diş sökme sahnelerini zaten saymıyorum. bu sahneleri kullanma amaçları "şiddetli eleştiri" olabilir ama olmuyor işte, durmuyor. ama aynı sahneleri daha etkin, daha lokal bir mesele için kullansa cuk oturacak gibi. "sırp devletini eleştiriyoruz"gibi genel bir mesele yerine, şu şu durumu şu nedenden ve bu yöntemle eleştiriyoruz diyebilseler ya da eleştirdikleri meseleye tam hakim olsalar sorun olmayacak gibi.

şimdi mesela çocuk pornosu meselesi. bu olayı savunan kimseyi bulamazsın ama dünyada her yıl yüz binlerce çocuk pornosu çekiliyor. aynı şekilde newborn porn olayı da bir furya haline gelmiş durumda. işte bu meseleye girebilseler çok can alıcı bir soru olurdu yani "tamam herkes buna karşı ve iğrenç bişey, ama nasıl oluyor da yüz binlercesi üretilmeye devam ediyor, bunu sadece hastalıkla açıklayamayız" gibi bir soru ya da yöntem mesela.

buna godard girse mesela, antropoloji'den girer, kapitalizm'den çıkardı sanırım. işte bu filmin yönetmenlerinde eksik olan şey: net bir politik tavır. sinema'nın politik olup olmaması tartışmasını ise saçma buluyorum. çünkü sinema hayatla şartlanmıştır ve hayat da her yönüyle politiktir.
(devam)


Uğur :
Devam edeceğim bekle.
aras:
iyi.
Uğur :
Newborn porn yok lan.
Var mı öyle bir şey?
aras:
var bir sahnede.
Uğur :
Filmde var onu biliyorum da
"bulamazsın ama dünyada her yıl yüz binlerce çocuk pornosu çekiliyor. aynı şekilde newborn porn olayı da bir furya haline gelmiş durumda"
İçinde yaşadığımız, şu “gerçek hayat” diye nitelendirdiğimiz şeyde yok be.
aras:
ne.
Uğur :
Abi gerçek hayatta newborn porn diye bir şey yok diyorum.
Sen furya demişsin ya.
aras:
var amcık.
bizim eski mahallede vardı.
Uğur :
Yok abi.
aras:
ne diyon la.
Uğur :
Newborn porn diye bir şey yok amına koyayım.
aras:
var götüne koyayım.
bebek pornosu de o zman.
lan yoksa bu msn konuşmasını direk mi koysak.*
Uğur :
İyi koy gitsin.
aras:
vaay.
olum liman koptu yine.
Uğur :
Dur bakayım.
aras:
yok kaçırdın
Uğur :
Aaaa...
aras:
hani yazıyodun.
Uğur :
Dur yazacağım...
aras:
ne yaptın cici.
Uğur :
Bu arkadaşların da bir politik tavırları var ama sadece ipin ucunu kaçırmışlar gibi görünüyor. Meseleye tam hakimiyetten çok, “tabuları yıkma”nın getirdiği “bak bunu, bunu, onu koyduk, bunu da koyduk mu efsaneyiz lan, kimse cesaret edemedi bunlara bizden başka” havasının altında boğulmuşlar. O politik tavır olayını bir noktadan sonra es geçmeye başlamışlar. Ayrıca sinema politiktir ama politikadan bahsetmediği ölçüde politiktir.
(devam et ya gelmedi aklıma başka bir şey)
aras:
bir sanat eserinin politika yapmak için politikadan bahsetmesine gerek yok zaten. bir adamın yürüyüşü bile politik bir meseledir. işte bunu anlayabilenler önemli sanatçılar oluyor sanırım. mesela beckett, hep günlük olaylar içindedir ya da mesela handke. neredeyse hiçbir şey ya da "olay" olmaz bu adamların kitaplarında.

direk politik diyebileceğimiz bir şey de yoktur. aynı şekilde sinema'da godard ya da fassbinder. yahut bizden bir örnek olarak yılmaz güney. bu adamların hiçbir filmi "bakın ben politik bir filmim" demez. ama arkalarında politik bir tavır olduğu bellidir. mesela “yol” filminde tarık akan'ın dişi ağırır ve bir müddet bununla cebelleşir ya da durumunu "bu kafam bana fazla geliyor, bu kafam bana fazla" şeklinde belirtmeye çalışıyor. bu film ve saydığım tüm yönetmenlerin filmlerinde politika merkezdedir. kimliği sorgulayan bir polis de ya da faslı ali'ye atılan bir bakışta. odak hep ordadır. evimizin içi, kendi odamız bile her şey politikadır. bir fransızın varoluşçuluğa nazire yapan şu sözünü hatırlıyotum "politika varoluştan önce gelir"
Uğur :Ben o yüzden Costa Gavras mesela, hiç sevmem. Her röportajında "politik film yapıyorum, benim politik filmlerim" vs. der. Verdiğin örnekler gayet yerinde. Tekrar olayı Srpski film'e döndürürsek, aslında filmin adı politik yahu? Değil mi? Bir Sırp Filmi diyor adamlar. Gayet milliyetçi bir edayla.
aras:
zorlama olmuş sanki.
ben tinto izliycem biraz.
Uğur :
Bitirek mi?
aras:
valla uyumazsan sürdürürüz sonra. sen kaydet ama bunu devam ederiz bir ara.
Uğur :
Ben burlardayım da tüm konuşma mı yoksa şu aradaki kısımlar mı, neyi kaydedeyim?
aras:
hepsi.

*Filmin içeriğinden bihaber olanlar için güzel bir tanıtım yazısı, tek taraflı olarak kardeşlik bağı kurduğumuz öteki sinema'dan gelsin.

Ha bir de "her şeyi anladım da bu yönetmenin ve senaristin amacı neymiş lan?" diyenler içinse bir diğer kardeş sitemiz, iyi kötü film'de filmin yaratıcılarıyla yapılmış bir röportaj yer almakta. Şurda.

3 yorum:

banliyöler jülyet'i. dedi ki...

Uğur :
Tamam. Kazmak Ve Görmek diyelim mi?

aras:
hayır.

yazının özü bu bence.

şaka bir yana, filmin amacının ne olduğu, neye karşı yapıldığı, ancak bu filmin bütününü izlememiş ya da çok ilginç insanların umrunda olabilecek bir şey zannımca. "insanın kanını donduran" gibi tabirler kullanılır ya, bunların mantıksız olduğunu düşünürdüm ancak filmi izlerken beynim felç oldu resmen. o anda ahlaktı, etikti, politikaydı, düşünecek durumu kalmıyor insanın. msn konuşmasında bulunan şahısların olaya bu noktadan bakamamalarını biraz buna bağlıyorum, ancak şu görüşe katılmadan da geçemiyorum: karşı duruşun tek yolu bu değildir. hatta en iyi yolunun bu olduğunu da söyleyemeyeceğim. ve filmi yapan temiz kalpli, güzel ruhlu insanların da söylemek istediklerinin bu şekilde yok olduğunu anlamak da zor değil.

son bir şey, bu filmi beraber izlediğim ateist kişi, film bitince youtube'dan fatiha açtı. bu anlamda insana kendisini son derece savunmasız hissettiren bir film olduğunu da söylemek mümkün. (yazı biraz dağınık oldu ama idare ediverin)

seita dedi ki...

bir kez daha dinlemek isteyenler için gelsin. http://www.youtube.com/watch?v=mWMJ1on4gsY

denge dedi ki...

Doom Generation'daki trenli mastürbasyon sahnesi.