27 Haziran 2012 Çarşamba

Üstü Başı Kapalı Bir Mesela "Kürt Sineması"

“Kürt Sineması”nı tırnak içine alma zorunluluğu aslında şundan kaynaklanıyor: Böyle bir şey yok.


Bununla beraber Türk Sineması diye bir şey de yoktur. Zeka dolu eski Cumhurbaşkanlarından Süleyman Demirel şu “Kardak Krizi” sırasında Cumhurbaşkanıydı ya hani. Gazeteciler gidip soruyorlar Demirel’e, diyorlar ki “Yunan genelkurmay başkanı demiş ki Ege denizi bir Yunan gölüdür. Ne diyorsunuz sayın Cumhurbaşkanı?” Demirel de bir politikacı olduğunu tamamen belli ederek şöyle bir cevap vermişti “ Ege denizi bir Yunan gölü değildir. Ege denizi bir Türk gölü de değildir. Ege denizi göl değildir” Sonra da uzaklaşmıştı gastecilerin yanından.


Mesele biraz bu aslında. Yunan ve Türk gölü olmaz. Deniz orası. Su yani. Bir ırkın suyu olur mu a.k. Aynı şekilde Türk ya da Kürt sineması diye de bir şey olmaz. Sanırım en güzeli yapılan coğrafyanın ya da kullanılan dilin o sanata isim vermesidir. Türkiye Sineması mesela. Yahut Türkçe Şiir. Şimdi bir Kemalist feryadıyla “Türk illa bir ırkı temsil etmez. Kendini Türk hisseden herkes Türk’tür” diyebiliriz. Ama mesela şimdi Demirkubuz ya da Ceylan kendini Sürülebilen Peynir olarak hissederse ne diyeceğiz? Bu adamları TÜRK Sineması’nda ayrıştırıp Sürülebilen Peynir ekolü olarak mı alacağız. Ya da ben bir film çektim diyelim ama kendimi Türk değil de Denizyosunu olarak hissediyorum. Öf aman neyse. Ben burdan Press filmine gelicem de bakalım nasıl gelicem.





Şöyle geleyim bak, Uğur sen okuyon de mi lan tek, aha bak şöyle gelicem. Min Dit diye bir film vardı. Sonra bu Press olsun daha sonra İki Dil Bir Bavul ve bir iki film daha Kürt meselesi ile ilgili filmler daha doğrusu Kürtler üzerine filmlerdi bunlar. Cumhuriyet öncesinde de çekilen kimi Kürt filmlerinin olduğu biliniyor. Cumhuriyet döneminde ise benim “Gizli Kürt Sineması” dediğim filmler yapılmaya başlandı. Cumhuriyet ideolojisi Kürtleri ve coğrafyasını yerle bir etmeye odaklandığı için sinema üzerinden de herhangi bir Kürt sesi duyamadık. Ama mesela Yılmaz Güney bu Gizli Kürt Sineması’nın en su yüzüne çıkan ismiydi. Daha sonra kötü filmleriyle Gani Rüzgar Şavata sürdürdü bu durumu. Artık durum biraz daha “rahat” olduğu için baştaki “Gizli” kelimesini kaldırıp bir “Kürt Sineması”ndan bahsederdik ama yazının başında belirttiğim nedenlerle böyle bir şey mümkün değil.





Ama Türk Sineması hiç durur mu? Gizli mizli hiç izin verilemezdi öyle Kürt şeylere. Şimdi bir düşünelim. Şu Kemal Sunal’lı, Şener Şen’li, falanlı filanlı bütün filmleri. Orada “Doğu”dan gelen karakterlerin bir şivesi vardır hani. Batılı Türkler çok güldü de baya tuttu hani o karakterler. O tip filmler baya sevildi “sıcak” bulundu hani. Peki şeker kardeşim o dalga geçilen, gülünen şive hangi dilden sıyrılamamış ve Türkçeye tam olarak hakim olamamış adamların şivesiydi? Duyar gibiyim. E Kürtçe tabi. Soru eklerinin olmadığı – hani mesela “Öyle değil mi” yerine “öyle degil” der ya şiveli karakterler. Bende bu konuya çok hakim değilim ama bu bilinen bir şey-  cümleler ne de komik bulunurdu di mi?



Şimdi yine “ama orada dalga geçme yoktu kiiiii” diyenler olacaktır de onu bir de konuşmalarıyla alay edilen insanlara sormak lazım. Yani sen “ben ırkçi değilim” diyebilirsin de bunun kararını yaptığın şeyi kendisine karşı yapılan bir ayrımcılık olarak gören adama sormak lazım.Neyse yıllarca gül Allah güldük. Ama olay ciddileşince de gülerek tanıdığımız şeyin bir “dil” olduğu gerçeğiyle pek yüzleşemedik.




Şimdi, haydi Yeni diyelim, Kürtler üzerine filmlerde asıl mesele sorunun da ana meselesi olan Dil meselesi gibi görünüyor. Min Dit bunu tamamen kürtçe bir hikâye üzerinden anlatırken İki Dil Bir Bavul biraz da mizaha yaslanarak durumun aslında ne kadar da komik olduğunu gösterdi bizlere. Press ise bütün bunları bünyesinde toplama amacıyla yola çıkan, pek başarılı olmasa da ilginç bir örnek olarak dikkat çekiyor.



Bir kere bu filmlerden hemen bir sanatsal başarı beklemek faydalı olmaz. Zaten yönetmenlerin de böyle bir amacı yok gibi görünüyor. Ama Press’e bu yazıyla gelmeyelim. Çünkü Tanpınar’ın dediği gibi “Bu mevzu başka bir yazıyı hak etmektedir” Gerçi sen buraya kadar bile okumamışındır heralde gülüm okuyucu. Elliyorum seni.





Hiç yorum yok: