18 Mart 2018 Pazar

Search Party (2016 - ): Aradığınız Kişiye Şu An

Son yıllarda Netflix, Hulu, Amazon Prime gibi platformların televizyonun yıllardır süregelen alışkanlıklarını alaşağı ettiği malum. Bu tip platformlarla rekabet içerisine girmek zorunda kalmış olan “konvansiyonel” kanallar da, zaman zaman geleneksel yayın şekillerini değiştirmeye yönelik atılımlar gösteriyor. 2016 yılının son ayına girmek üzere olduğumuz günlerde, Search Party adındaki bir televizyon dizisi, toplam on bölümden oluşan ilk sezonuyla beğenilere sunulmuştu. Dizi, farklı yayın şekli yaklaşımının bir tezahürü olarak yayın planı, “beş gün boyunca peş peşe iki bölüm” formülü benimsenerek, izleyicilere hızlıca zerk edilmişti.


Sanki bir rüşt ispatı olarak kurgulanmış olan ilk sezon, yirmili yaşlardaki dört New York sakiniyle tanıştırıyordu bizi. Karakterler, bir yandan devasa metropolde yaşamlarını idame ettirmeye çalışırken, bir yandan da hayatta ne çeşit bir yön tutturmak istediklerini keşfetmeyi deniyorlardı.

Kendi meselelerine epeyce yoğunlaşmışlarken, baş karakter Dory’nin, uzaktan tanışık oldukları okul arkadaşları Chantal’ın bir süredir kayıp olduğunu öğrenmesi ve dörtlüyü bu kayboluşun gizemini çözmeye çekmesi dizinin bu ilk sezonunun temel izleğiydi.

Asistanlık yaparak geçinmeye çabalayan Dory’nin, hem erkek arkadaşı Drew’la heyecan yoksunu ilişkisine, hem de mesleki tatmin konusunda bir yerlerdeki boşluğuna tam olarak uyacak bir derman arayışı içerisinde olduğunu gösteriyordu dizi. Chantal’ın kaybı, biraz da  kendi boşluğunu (kaybını) çağrıştırıyordu Dory’ye. Muammayı çözme konusundaki bitmek tükenmek bilmeyen ısrarı, meselenin artık “kayıp bir Chantal” meselesinden çok, “Dory meselesi” haline dönüşmesinin bir sonucu gibi görünüyordu. 


Search Party, “İnternet çağında ortadan kaybolmak ne kadar mümkün? Bir insanın kaybının etki alanı, sadece kişinin yakınları ile mi sınırlıdır?” sorularını sorduğunu, Dory’nin cevap arayışıyla göstermeye çalışıyordu.

İlk sezon sis perdelerinin dağılmasıyla sona ermiş, yani Chantal bulunmuştu. Kayboluşun nedeni ortaya çıktığında, dizinin sorduğu soruların yeterince güçlü sorular olduğunu bir kez daha idrak etmiştik. Fakat ipuçlarının peşinde savrulan Dory ve arkadaşları, insan olmanın getirilerine sığınarak bir yığın hata yapmıştı. Nihayetinde ilk sezon Dory’nin sebep olduğu bir cinayetle, Chantal’in üzerindeki ödülü hedefleyen özel dedektifin öldürülmesiyle sonuçlanmıştı. Son anlara değin, polisiye trükleri adına naif sayılabilecek bir yapım izlediklerini düşünen ekran başındakileri şoka uğratmıştı bu sezon finali.


2017 yılının Kasım ayı ise, son iki Pazar’ını dizinin ikinci sezonunun başlangıcına emanet etti. Bir önceki yıl uygulanan formül, bu sene “beş Pazar günü boyunca peş peşe iki bölüm”e evrilmişti. İki sezon arasındaki fark sadece yayın formülünden ibaret değil. Dizi, ilk sezonunda başkarakteri Dory’ye, peşine düştüğü esrarın çözülmesi için efor sarf ettirirken, ikinci sezonunda ise akıllıca bir hamleyle denklemi tersten kuruyor ve bir esrarın çözülmemesi için çabalatıyor: İşlenen cinayet.

Günlük hayatın hengamesine endeksli yaşamların bir cinayetin faili olmaları, soğukkanlılık mefhumunu dışlamalarına yatkın kılıyor onları hayliyle. Böyle bir durumda yardıma ancak filmlerden, kitaplardan ya da televizyondan duyulan şeyler koşabiliyor. Dory ve arkadaşları da öyle yapıyorlar. Panik oluyorlar ama fikir birliğine varıp cesedi gömmeyi tercih ediyorlar, o esnada da bir yığın hata yapıyorlar. Sonra New York’a geri dönüp hayatlarına devam etmeye çalışsalar da yalanlar yalanları doğuruyor.

Sık sık panik atak nöbetleri geçirmesi, Dory’nin hiçbir şey yokmuş gibi davranmayı başaramayacağını gösteriyor bir bakıma. Sadece Dory değil, her bir karakter vicdani rahatsızlığının etkisini farklı bir şekilde dışarıya yansıtıyor: Drew şirketin yurtdışı pozisyonuna atanmak için hiç de etik olmayan şeyler deniyor. Elliott’ın vücudunda psikosomatik döküntüler çıkıyor ve iki günlüğüne rehabilitasyona alınıyor. Portia oyunculuğuna asılırken yönetmeniyle tuhaf bir ilişkinin kapılarını da aralıyor.


Zamanla işler çığırından çıkıyor, cesedi bulup soruşturma başlatan polise yakalanmamak için hedef şaşırtmaya çalışıyorlar ama her defasında daha da yanlışa bulanıyorlar. Bu da ikinci sezonda, ilk sezonun nispeten daha açık tonlarla bezeli havasını bulutlarla kaplıyor. Bölümler ilerledikçe, mizahi anlara rağmen tansiyon hayli yükseliyor. Dizinin, subap olarak eşcinsel Elliott’ın abartılı tepkilerini seçmiş olması, sıkışılan anlarda basmakalıp hamleleri kaçış noktası olarak kullandığı için biraz problem yaratıyor.

Hata yapmak ve telafi edememek ise, hem cinayetin hem de Dory – Drew arasındaki ayrılıkla sonuçlanmış ilişkinin başlığını oluşturuyor bir nevi. Telafi çabası daha büyük hataları da yanında taşıdığından, tasarlanan her bir eylem, karakterlere olduğu kadar izleyicilere de düşünme alanı sunuyor aslında. “Kendini kurtarmak için ne kadar ileri gidebilirsin?” sorusunu her bölümde tekrar tekrar sormayı deneyen ikinci sezon, iki tarafı da muhatap olarak alıyor, evet. Fakat sorunun doğru bir cevabı olmadığı için ekran başındakilere bir cevap verme amacını taşımıyor hiçbir zaman. Soru, başta Dory olmak üzere, tüm ana karakterlere katman katman derinlik inşa etmenin bir vesilesi oluyor sadece.


Arrested Development’la gönülleri çelen Alia Shawkat, bir taraftan arzularını, bir taraftan da hayatta kalma içgüdüsünü dinlemeye çalışan Dory karakterine hayat vererek, ikna hususunda bizi hiç tereddüde düşürmeyecek bir samimiyette performans sunuyor iki sezondur. Bu sezon endişelere ve atılan ürkek adımlara yoğunlaşan karakter ekseni, Alia Shawkat’ın nitelikli tasviriyle giderek daha enfes bir hal alıyor. Diğer karakterleri canlandıran isimlerse, göz dolduruyor doldurmasına, ancak çoğu zaman Shawkat’ın gölgesinde kalıyor ne yazık ki.

Search Party iki sezondur, hikayesinden çok, sorularıyla ve karakterlerinin motivasyonlarıyla uğraşan; yatırımını bu alana yaparak, karakter eksenli dünyasının sınırlarını keşfetmeye çalışırken hikayeyi de sadece amacına ulaşma aracı olarak kullanan bir dizi. Mizahını hiç kaybetmiyor oluşu da en şahane meziyetlerinden biri. 

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Yazınız için teşekkürler. The Tomorrow War filmi gerçekten çok güzeldi. Bende bunu öneririm size.
The Tomorrow War 2 ne zaman çıkar? acaba bilginiz var mı? Yani çıkması lazım bence.