30 Mayıs 2013 Perşembe

Uğur E. İle Girls İzliyorum (3): Sezon Finalinde Ağladım


İkinci sezonun finalinde Adam’ın Hannah’nın “kapısını” kırarak onu evden nihayet çıkarmasını izliyoruz.



Rük: O yanaklarından süzülen ne senin ya?

Uğur E.: Ha, yok bir şey ya (Gözlüğünü yavaşça çıkarıyor. İki elini yüzüne kapatıp bir süre hıçkırıyor).

Rük: Su getireyim mi?

Uğur E. : Ayığ

Rük:  Kim?

Uğur E: Hayır, sağol.

Uğur kendine gelene kadar bir süre bekliyoruz. Ben Fitzgerald’ın 1 Mayıs adlı kitabını düşünüyorum. Bir de Çanakkale yöresinden aldığım bir evlilik teklifini. Çanakkale nasıl bir yerdir acaba, orada hayat geçer mi, Gelibolu’da yatan Yeni Zelanda’lı sayısı kaçtır ve Nilüfer’in en güzel şarksı hangisidir şeklinde beyin fırtınası yaparken “Ne evlenicem ye” diye yüksek sesle düşündüm. Acılara Son dedim sonra da. Nilüfer’in en iyi şarkısı olabilir. Bir de bu Kayahan ile Nilüfer arasındaki husumet bitmeli artık diye düşündüm. Rusya’daki seçim sistemi de aklımı kurcaladı bu sırada. Ulan bu nasıl bir ülkedir ki 15 yıldır Putin ile Medvedev sürekli yer değiştiriyor. Bir seçimde bakıyorsun Medvedev devlet başkanı olmuş Putin başbakan olmuş. Sonraki seçimde Putin devlet başkanı olmuş Medvedev ise başbakan olmuş. Bu ne biçim ülke, Dostoyevski buradan mı çıkmış yani ya da Maria Sharapova. Bir Rusla konuşup bu işe bir baktırmalı diye düşünüyorum. Sonuçta işin ucu dört bir köşesi neşe pınarı olan ülkemize dokunabilir. Yurttaş bu Ruslarla uğraşmak zorunda kalabilir. İrtibata geçmek için çareler tasarladım. “Kimde Rus numarası vardır acaba” diye bir kere daha yüksek sesle düşündüm. Buzdolabına doğru bu düşüncelerle ilerlerken anılarımı yazmaya karar verdim. Anılarımı yazdığım kitabın adı “Anılarım” olacaktı.  Kitap ben öldükten sonra çıkmalıydı. Kitabın hemen girişinde yer alacak olan hayatımın kısa özetinde “42 yaşında Paris’te öldü” şeklinde müthiş bir son söz olabileceği aklıma geldi. Ulen ne cool olurdu di mi “42 yaşında Paris’te öldü” tam yazar hayatı anasını satayım. Şu “İstanbul” kitabının sonunda babasıyla yaptığı uzun tartışmanın ardından Orhan Pamuk babasının sözünü kesip “Ressam olmayacağım, Yazar olacağım ben” der ve kitap bu cümleyle biter ya, ben Orhan Pamuk’un babası olsam bu cümleye ne karşılık verirdim diye düşündüm “E ol amına koyim kolundan tutan mı var” diyebilirdim mesela. Ya da basitçe “Tamam ol ya, yazar ol sen” derdim Pamuk’a. Pamuk gibi evladım olacağına “Grup Düş” diye grubum olsun anasını satayım. Aa şey mi çalıyor ya, You Love Me, Devotchka’dan hee, lan o grupta gelmiş ama biz….

Uğur E: Tamam devam edebiliriz.

Rük: Haa tamam. Bence ilk sezonun finali daha iyiydi. Hani Hannah uyuya kalıyor metroda, son durakta inip sahilde yürüyor, oturuyor bir şeyler yiyor falan. Burada biraz seyirciye oynanmış gibi geldi bana. Harika 5.,6. ve 7. Bölümün ardından böyle bir final yapmaları çok iyi olmadı ama o bölümlerin yarattığı kredi sayesinde çok da rahatsız edici bir boyutu olmadı finalin. Yani kavuşsunlar tabi canım Hannah ile Adam, ben insanlar mutlu olsun isterim. Neyse. Sen genel bir ikinci sezon değerlendirmesi yap istersen.

Uğur E: Bu Allahsız kızlardan ne çekti Ray ve Adam ya, hatta Charlie bile. Allahsız şeytan bile diyemiyorum bu kızlara. Beni bıraksalar gidicem camı çerçeveyi ana avrat hepsinin anasını bacısını …ama yapamıyorum işte. Sonra diyecekler Uğur dizi setlerini basıyor. Büyük bir kuruluşla yola çıktığım için elim kolum bağlı yani.

Rük :…

Uğur E: Neyse. Dediğin bölümleri ben de beğendim. İlk sezon kızlarındı. Ama ikinci sezonda erkek karakterler diziye ağırlığını koydu. Burada ikinci yazımızda andığımız erkek senaristlerin büyük emeği var kuşkusuz. Ama beni kızdıran şey de bu oldu. İlk sezonda hem Adam hem de Ray kendi hallerinde, güzel insanlardı. Ama önce Hannah Adam’ı kendine aşık edip çocuğun hayatını kararttı sonra da Shoshanna Ray’e önce duygusal bakire ayakları yapıp işin sonunda da onu aldattı. Charlie ise ikinci sezonda diğer erkeklerden daha iyi bir noktaya gelse de o da sezonun sonunda Marnie’ye kandı ve köprü altına düşürüldü. Evet ikinci sezon özetini kadınlar tarafından köprü altına düşürülen erkeklerin sezonuydu şeklinde yapabiliriz.



Rük: İkinci sezonun erkek karakteri Ray idi bence. Adam daha ilk sezondan rüştünü ispatlamıştı. Ama Jenna’yı da unutmamak lazım. Bu sezonun gizli kahramanı oydu. Yaptığı evlilik, girdiği depresyon ve aile evine yapılan ufak bir seyahatle sezona damgasını vurdu. Ve tespit edebildiğim kadarıyla 10 bölümün 4 tanesinde de yoktu. Yani totalde 6 bölümde diziyi aldı götürdü.



Uğur E: Evet keşke onu biraz daha izleyebilseydik. Ben 8-9 ve 10. bölümde gelip diziyi başka bir boyuta taşıyacağını düşündüm ama maalesef son 3 bölümde Hannah dışında bir şey izleyemedik. Lena Dunham bütün pastayı kendine ayırdı yine ve 3 bölüm onun kişisel problemlerini izledik. Adam da olmayaydı epey sıkıcı olurdu son bölümler. Ama Adam işte, özellikle finalde beni yani çok iyiydi.

Rük: Demi ya. Hakkaten de Lena Dunham biraz sıktı artık. Bir yerde okudum gerçek hayatında da lisede yaşamış böyle şeyler. Sonra da aynen almış diziye koymuş. Bu kadar kişisellik bir yerde “Bana ne ya” dedirtebilir kişiye. Ben “bişeylerin geri gelmesi” dediğim şey üzerine kafa yorduğum için bu geri gelen obsesif bozukluklar olayı beni pek sıkmadı. Ama başka bir izleyici için tam bir “Ne yapak yani kulağına çubuk soktuysan” durumu yaratabilir.

Uğur: Lena Dunham’ın fazla ön plana çıkmasının dizinin akıbeti açısından tehlikeli olabileceğini ilk yazıda konuşmuştuk. Kuşkularımız az da olsa gerçekleşti.



Rük: Şey yapak o zaman. Sezonun en iyi bölümünü ve karakterini seçek. Ben en iyi bölüm olarak 6. Bölümü ve karakter olarak da bu bölümdeki performansı nedeniyle Ray’i seçiyorum.

Uğur:  Ben karaktere Adam diyeceğim yine. Bölüm olarak ise tam bir şey söyleyemem ama, şey kaçıncı bölümdeydi Adam’ın hani yeni kız arkadaş bulduğu…

Rük: Haa 8. Bölüm. Aslında bu vesileyle sezonun en iyi sahnesini de seçebiliriz. Mesela o bölümde Adam’ın kalkıp işte Hannah’yı anlattığı sonra da kurabiyenizi ben getiririm dediği sahne iyiydi.



Uğur E: Haa eleman da şey diyor “Tamam kurabiyeleri Adam getiriyor” Evet iyiydi o sahne. Jenna’nın babasıyla yaptığı konuşma da güzeldi 7. bölümde.

Rük: Haa, evet. Şey daha iyiydi ama ya Hannah psikolog ile görüşüyor ya 8. bölümde. Adam hani biyonik bir köpek üzerine bir kitap yazmış. İyi sahneydi o.

Bu sırada içeriye S. Uçak girer ve ne yaptığımızı sorar. “Girls izleyip üzerine fikir teatisi yapıyoruz.” deriz. Bu sırada elimizde ayran ve şeftalili ice tea, masa üstünde ise lays ve danone vardır.  “Abi siz iki sap niye kız dizisi izliyosunuz ki?

Uzun bir sessizlik olur. Uzaklara dalgın bakışlar atılır. Söylenecek bir şey aranır ama bulunmaz. Olayın iki öznesi sessizce birbirinden uzaklaşır. Evden çıkılınca uzun süre görüşülmemeye karar verilir.

Hiç yorum yok: