16 Ağustos 2011 Salı

Yavrucuğum, Bu, Seninle Bir Filmde Hamle Olmak.



Szep Napok bir macar filmi. Kaç yılında çekilmiş şimdi anımsamıyorum. Haa yaz Google'a bak de mi? Yok bakmıycam işte anasını satayım. Çünkü konu o değil. Konu ne peki.



Konu şu, bu film aslında "iyi" değil. Yani demek istediğim, hani birisi hakkında şey dersiniz ya "bu sıralar iyi değil o" İşte onun gibi bir şey. Yönetmenin ilk filmi olması falan da mühim değil. Çünkü bu istemekle başarılacak bir şey değil. İstemek ve Başarmak da tuhaf sözcükler değil zaten. Bir ruh hali yakalamaya çalışmış adamcağız ya da yönetmen. Ama farkında olmadan bu ruh halini bir atmosfere, nefes alıp veren bir sinematografiye dönüştürmüş. Ve bunu kesinlikle isteyerek yapmamış. Çünkü bu, bildiğiniz gibi, sadece benim düşüncem.


Orsolya Tóth denen şey filmi alıp götürmüş elbette. Ama sadece onunla ilgili değil bu mesele. Zira kendisini bir diger ödüllü Macar yapımı olan Johanna'da da görmüş ama pek ehemmiyet vermemiş idim. Burada başka. Yürürken bile başka.





Film hapisten yeni çıkan genç bir adamın ablasının yanına gelmesi ve bu sırada ablasının başka bir kadına ait olan çocuğu önce doğurtup sonra parayla satın alması ile başlıyor ve gelişiyor. İşte bu gelişme dediğimiz şey çok acayip bir şey bence. Çünkü bir filmde bir şeylerin bir şekilde "gelişmesi" gerekir. Aynı şey yazı için de geçerlidir. Bu benim başarısız olduğum bir alan olduğu için, en kötü şekilde de olsa bunu yapabilen adamlara uzaylı görmüş ya da yemiş gibi bakarım. 400-500 sayfa roman ya da 2 saat film. Bomboş aslında. Ama bir şekilde "gelişme" denen şeyi başarmış. Anlatmış, bağlamış, sonuna getirmiş. Bunu iyi bir şekilde Scorsese kötü bir şekilde İbrahim Tatlıses bile yapmış. Ama ben yapamam. Ha yapabilsem ne olurdu? Tabii ki hiçbir şey.


Ama bu filmde işte... gelişme değil de 17 tane kavanoza konmuş ve o kavanozlardan çıkamayan 17 tane öykü var gibi (Ki iyi ki de çıkmamış. Bu saatten sonra bu dünyada kim öykü dinlemek ister ki?). Bu olmayan öyküler bir yerden sonra filmin kendi içine dönen ve hiçbir biçimde taviz vermeyen melankolisine dönüşüyor. İmajlar hepimize yalan söylüyor. Bunu macar adam da biliyor. Ama yine de üzücü. Bu film de bu işte. Hep böyle ve üzücü.




Şimdi burada uzun uzun "sinematografik fikir" "hareketli imajın izleri" gibi şeylere girmek isterdim ama bu film bu konular için münasip değil. Öylesine bir film sadece. Ne iddialı ne de bir mesajı var. Doğru - Yanlış, Adalet - Adaletsizlik, Haklılık - Haksızlık falan filan, hiçbirine müdahale etmeden, hiçbirine yönlendirmeden, sürüp giden, yaşam gibi "öylesine" olan bir film.


Henüz yazmadığım "Macar Sineması Üzerine Bir Soykütük Denemesi" adlı makalemde üzerine eğilmek istediğim bir husus da bu olacak. Macar filmlerinin "öylesine" filmler olması ve bu yüzden de çok güzel olması. Belirli yargılara vardırmayan, bir mesaj iletmeyen, anlam kaygısı taşımayan filmler bunlar. Altı doldurulmuş, ciddi argümanlarla çevrelenmiş büyük büyük laflar etmeyen (zaten niye etsin ki?) minör filmler. Kendi zaman dilimlerinde sürüyorlar. İçe açık, içten yol alan, içte kalan ve "büyük" dışarıdan uzak duran bir "iç deniz". /Ayrıca içinde büyük balık da yoktur. Sadece yosunlar ve sakin balıkların eşlik ettiği ufak akıntılar./

Herhangi bir beklenti ile izlememek lazım bu filmleri. Szep Napok'u da aynı şekilde. Bence izlemek ve üzerine uyumak lazım. Kalırsa kalır. Bana ne yani.




SZEP NAPOK'A İKİNCİL YOLLARDAN NASIL GİRDİM?


"Onlar sadece seni sikmek istiyor"

Masa var. Müzik var. İnanmıyorum Burroughs'un Cut-Up tekniğine. Bence Cut-Cut yapılmalı. Bir şey yazmak ya da yapmak için bu kadar "teknik" olmak saçma ha....

Görüntü : Yürüyor. KISA. SAÇ. SARI. Gülümsedi. Gülümse (keşke Kemal Burkay dönmeseydi,türk bayrağı önünde falan, neyin konuşması artık o. Neyse)

"Tükür ağzındaki pisliği". Yok aslında "anne duyarlılığı" ile ilgili değil bu film. Sadece bir hatırlatma. Hapisten çıkan genç kişi bu hatırlatmayı yapıyor "böyle yapmalısın". Neden? Çünkü genelde öyle yapılır. Kanaat.

Orsolya Toth, hep bir hareket halinde. AMA bir eylem olarak değil. Hep yürüse de bir yere vardığı görülmedi. Bir tür kendini dolaşıma sokma hamlesi. Bir hamle olarak bir karakter,bir hamle olarak film. Ortadan başlayan ve sadece bir hamleyi gösteren bir film. Her film bir şey anlatmayıp bir hamleye dönüşse. "Dün 4 saat süren bir hamle izledim"


Evet,Orsolya Toth. Güzel. Belki bir daha hiçbir kadın Possession'daki Isabelle Adjani kadar güzel olmayacak ama yine de güzel.



Yapması gerektiğine inandığı şeyi yaptığında mahvolan bir karakter. Bunu düşünmek kolay mı bilemem. Ama göstermek zor. Bunu "gösteren" bir şey yokken hele...çok zor.


KAHKAHA BURADA. KAHKAHA BURADA. KAHKAHA (kahkaha sesi)

:^^&+):!!!!!!!!1!!!!!!!!2!!!!!!3!!!!!!!3!!!!3!!!!'2''''''''.......


O karanlıkta yere düş. (Makavejev'in bir filmi üzerine bir yazı)


Bununla beraber bu filmde olanlar sadece o süre boyunca olmuş olan şeylerdir. Filmin içinde de olan, film çekilirken de olan... olan şey vardır. Ve sürer. Buradan bağımsız olarak. Hiçbir saate göre değilse Ulan Bator yerel saatine göre sürer. Sürdükçe kareler yerinden oynar. Kırılır. Bu iyidir. Yeniden bir şey olur. Ve o şey olurken de evet, elbette, çoktan başka bir şeye dönüşmeye başlar. tıpkı her şey gibi. Ve. Ve Çok fazla VE.

















Hiç yorum yok: