16 Ekim 2012 Salı

Birkaç İyi Adam Gidiyorduk Kızlara

Sevgili dostlar, biliyorsunuz, biz nereye adımızı yazsak, nereyi göstersek parmaklarımızla orası şapkalar yüklü bir vagondur. Her şeyin iki ucu olmayan bir düzlemde sürekli yeniden başladığı kafamızda bazı görüntüler dolaşır. O görüntüler zamanla bir “an” olarak zihnimizde yer eder. Ve o an da zamanın dışında sonsuzlaşır. Bu hayatta da olur filmde de olur ikisinin dışında bir yerlerde de olur.
Bir araştırma yapsak filmler üzerinden zihnimize akan bu anlar içinde en büyük yeri Gerard Depardieu’da vücut bulmuş karakterler kaplar herhalde. Mesela Dünyanın Bütün Sabahları’nın o muhteşem açılışında. Yaklaşık 6 dakika boyunca Depardieu’ye bakmak bakmak ya da daha önce yazdığımız Buffet Froid ya da Ona Sevdiğimi Söyle’de bize bıraktığı anlar üzerinden Depardieu’yü öpmek. Falan.



Bertrand Blier’nin Vals Yapan Taşaklar (Les Valseuses) filmini de bu Depardieu sevgisiyle izlerseniz hoş zamanlar, mutlu geceler, tatlı öğleden sonralar yaşayabilirsiniz. Bertrand Blier gibi benim “Unutulmuş Fransız” klasmanımda yer alan bir adamın biraz da kafası karışık bir dönemde çektiği bu film bazen savruklaşan ama bu savrukluğu toparlama çabasına da giren bir yapıya sahip.

Film aslında “Zerzerilik yapan iki üç Amerikalı amaçsız ve heyecanlı bir şekilde ülkeyi turlarlar” şeklinde özetleyebileceğimiz Amerikan Filmlerinin Fransız versiyonu. Özellikle genç ve soğuk Fransız kızlarından muzdarip iki erkek olgun ama ateşli bir kadın bulmak için yollara düşerler. Bir sürü maceranın ardından hapisten yeni çıkmış bir kadın ile karşılaşır ve onunla biraz güzel vakit geçirir ve sevişirler falan. Film buraya kadar normal normal akarken hapisten yeni çıkan kadının (Jeanne Moreau diyorum) iki oğlanla seviştiği o gecede yan odaya geçip vajinasına ateş etmek suretiyle intihar etmesinin ardından film“saçma” bir yere doğru akmaya başlıyor.



Diger Bertrand Blier filmlerinden alışık olduğumuz ve içine biraz da mizah girince tadından yenmez bulduğumuz bu “saçma” yapı maalesef bu filmde tutmuyor. Film bu İntihar olayının ardından daha da savruklaşıp dağılıyor. Sonlara doğru özellikle Depardieu’nun eşsiz çabasıyla yeniden toparlanma emareleri gösterse de Les Valseuses uzun süresinin de dezavantajıyla sönük bir biçimde sona eriyor.


Ama yine de hani şey derler ya “Kendini izleten bir film” işte öyle diyebiliriz Vals Yapan Taşaklar için. Anglosakson mizahına karşılık (Ki ben bu durumu Monty Python ile özdeşleştirmiş durumdayım. Yani bana Anglosakson mizahı desen aklıma Monty Python gelir. Ama Coupling desen aklıma Anglosakson mizahı gelmez. Nasıl ama? Dünya böyle oldu işte.) Fransız mizahını tercih ederek yine özentiliğimizi gösterebiliriz.


 -Mesela Buffet Froid’e de çok gülmüştüm ben. Bu filmde de birçok yerde güldüm ama Monty Python’da gülmüyorum Uğur, anla artık çocuk. Ki be bak bişey diyeyim mi sana şu Salaklar Sofrası vardı ya hani Fransız ona bile gülmüştüm. Cine 5’de gülmüştüm. Dublajlı iken bile gülmüştüm Bo Derek – Dört Direk çevirisiyle yapılan bir espri vardı mesela, işte ona bile gülmüştüm. Bütün bir Anglosaksonlardan daha çok gülmüştüm. Ağlamamıştım da üstelik sade gülmüştüm evimizde baksır tipi köpek vardı.-


Ezcümle Bertrand Blier kötü bir filmde bile saçmalamayı ve güldürmeyi başaran bir adam olarak bizim çimlikte her daim sevilecektir.

Hiç yorum yok: