27 Haziran 2012 Çarşamba

Bunuel Ne Lan

2008 ila 2010 yılları arasında umutlarımız ve kadınlarımız vardı. Bu kadınlardan biri bir gün yolda yürürken şuna benzer bir şey demişti : Neden Bunuel sevmiyorsun?


Bu hanımefendi aynı zamanda bir Nil Karaibrahimgil dinleyicisiydi. Nil – Bunuel arasında git gel yapan bu hanım daha sonra hatırlamadığım bir şeyin mühendisi oldu. Kimya olabilir. Ama sorusu hâlâ kafamı kurcalıyor. Bazen ayna karşısına geçip soruyorum : Neden Bunuel sevmiyorsun?



Yıllar geçti, kadınlarımız gitti. Biz de evlerimizde oturup makarna yedik. Bazen kapıyı açıp dışarı çıktık bazen de aynı hareketi tekrarlayarak evlerimize geri girdik. Günler böyle geçip gitti. Ama geçtiğimiz mayıs anında, Roma Tarihi çalışırken aklıma bir sahne geldi. Diyorum bu sahne hangi filmdeydi. Düşün düşün bulamadım. Sahne şöyle bir şeydi, biri yaşlı biri genç iki adam yolda yürüyorlar. Sonra bazı adamlarla rastlaşıyorlar. Ama yani böyle ıssız falan yerler buralar. Nerden çıkıyor bu adamlar falan diyorsunuz. Sonra olay birdenbire İsa’ya bağlanıyor. İsa’yı günlük işlerini yaparken izliyoruz vs. Başta dedim “Bay E mi lan yoksa” sonra dedim bu Bunuel filmiydi. Araştır araştır bulduk. Filmin adı : La Voie Lactee. Filmi bulur bulmaz da aynı soru düştü beton zemine : Neden Bunuel sevmiyorsun?




Bir kere en başta “sevmemek” iddialı bir laf. Ama doğru Bunuel’in kendisini pek sevmiyorum. Bunuel’in her filmini seviyorum da diyemem. Ama Öldüren Melek, Altın Çağ, Tristana’yı falan severim yani. Ama yine de desen ki kuzen bu adam sinemayı sinema yapan adamlardan mıdır? Şuna yakın bir cevap veririm: Hayır.


Ama benim böyle düşünmem elbette benim düşüncemdir. Bazen Tarkovski’ye katılmam da benim düşüncemdir. Tarkovski şöyle demişti “Fransız Sineması Jean Vigo ile başladı ve arkası pek gelmedi” Şimdi ne alâka Bunuel ile, adam Fransız bile değil diyebilirsin de ben Bunuel’in baya Fransız ama kelimenin bilinen anlamıyla Fransız bir sinemacı olduğunu düşünüyorum. Dikkat edersen de yukarıda beğendiğim üç filmini sayarken sadece bir tane Fransa’da çektiği filme yer verdim. Bunuel bütün o Burjuva ile dalga geçmesi, onları parodileştirmesi falanına filanına rağmen dibine kadar Burjuva bir adamdır. Yaptığı da büyük oranda Burjuva Sinemasıdır.



Bunu bir eleştiri olarak söylemiyorum ama bu tekyönlü sinema sadece Sürrealizm’de kendine çıkış yolu bulmuştur. O da bir süreliğine ve özellikle ilk dönem filmlerinde. Yani ta ki Sürrealizm de Burjuvalaşana dek. Şimdi toplasan 3 konu ya da 3 kavram üzerinden bütün filmlerini değerlendirebilirsin Bunuel’in 1- Din 2- Burjuva ve Burjuva’ya ilişkin şeyler 3- “Kara Mizah”. Bir mizah olduğu kesin. Parodi’den güç alan bir mizah bu. Ama gülersen. Ben misal ne gülünç ne de yaratıcı buluyorum bu mizahı. Din meselesinde ise kimi zaman gerçekten gülünç şeylerle izleyiciyi baş başa bırakabilse de herhangi bir şey söylememesi öylece bırakıyor durumu. Yani evet durumlar böyle bu kısmen de komik tamam, peki ne diyosun lan Bunuel? Ne yani. Burjuva olayı ise dedim ya. Gül, eğlen taşak geç ama sen de Burjuvasın ağabeycim.




Bazı istisnalar sayılacaktır elbette. İşte ilk dönem filmleri arasında Toplumcu-Gerçekçi falan şeyler olduğu söylenecektir. Ama bu durumun beni ilgilendirdiğini sanmıyorum. Yenilik herhangi bir yapıtın tek kriteri ise Bunuel yeni bir Sinemayı ancak Sürrealizm’e başvurarak yapmıştır.


O da dediğim gibi, sadece belirli bir dönem.

Hiç yorum yok: