27 Kasım 2012 Salı

Bugün Pamuk Kalbinden Taşınıyorum


Bu şarkıyı 2004-2007 arasında müthiş bir performans sergileyen fakat ilerleyen yıllarda tam anlamıyla çöküşe geçen Liverpool’a ithaf ediyorum. Bu takımı bu hale getiren –başta Amerikalı sahipleri olmak üzere- herkes utanmalıdır. Ayrıca aşağıdaki yazının bir bölümü de bu şarkı eşliğinde yazıldığı için, yazı ilerledikçe şarkının da etkisiyle çeşitli sapmalar, kırılmalar ve manasızlıklar oluştu. Hoşgör sen okuyucu.






1

İstasyonda Gerard oluyor biraz
Ben bazan Liverpool’a üzülen bir adamım
………………………..

Batman filmlerini hiç sevmeden oluşan Batman takıntısı nedir?

Böyle insanlar vardır. Bilirsiniz. Yani olay filmlerdeki Batman değildir. Olay tamamen Batman’in durumuna duyulan bir takıntıdır. “Yarasa Kostümü giyen bir adam geceleri…” diye bir cümle kurduğunuzda tüylerinizin diken diken, berberde ise konunun yine ekonomi olmasıdır. Bu durum belki de bir yere kadar anlaşılır bişeydir. Ama Liverpool’u nasıl anlayacağız?

Allahın Türkiye’sinde bir adam Liverpool için neden üzülür sevgili dostlar? Nazım Hikmet bence çok yanlış sorular soruyor. İşte “Mutluluğun resmi…” falan. Sorsana Nazım “Bu memlekette bir adam Liverpool için neden üzülür?” Sebebi yok tabi. Nedensellik ilkesi denen şey de tam bir saçmalık. Bu Luis Suarez denen mal Andy Carroll’dan bile daha kötü bir topçu. Ama şu an takımın kurtarıcısı konumunda. Nuri hâlâ adaptasyon sorunu yaşıyor. Toplara filan vururken aklından “Bugün Pamuk Kalbinden Taşınıyorum” şeklinde şarkılar geçiyor. –Yani Nuri topa vurduğunda insan onun böyle şeyler düşündüğünü zannediyor- Gerard desen vicdani sebeplerden takımı bırakmıyor. İşte biz Liverpool’u da biraz bu sebepten seviyoruz. Liverpool hataların takımı. Güzel hataları var. Taraftarları da Liverpool gibi işte güzel okuyucu. Liverpool böyle bir dünyada hata yapan insanların tuttuğu, sevdiği bir takım.

Biz Meliha’yı da böyle sevdik. Canım Ailem’deki Meliha’yı. Uykusuzluk problemi insana Atv izlettiren bir şey Ve bu Atv’de sabah 5 sularında bir dizi yayınlanıyor. Daha doğrusu zamanında başlamış bitmiş bir dizi başlıyor. Canım Ailem işte. Orada bir Meliha var. Batman’e duyduğumuz sebepsiz tutku, Liverpool’a duyduğumuz anlamsız sevgi Meliha’ya duyduğumuz acayip saygıya çok benziyor.

Gerard’ın Olimpiakos’a attığı gol, Batman’in savrulan peleriniyle karanlıklar içinden belirmesi ya da Meliha’nın o güzel ses tonuyla “Samim” demesi. Bütün bunların birbiriyle ne alâkası var?

Durup düşünmeye devam ediyoruz.






2


Şimdi bu soruları sormaya devam ederken bazı meseleleri halletmemiz, bazı gerçekleri de açıklığa kavuşturmamız gerekli dostlar. Bak mesela, geçen gün film izliyorum tamam mı, yerli film. Bu filmde işte paso güzel İstanbul görüntüleri, işte caanım İstanbul güzellemeleri vs .yapılıyor.

Şimdi böyle yapan en az bin film vardır. Bir o kadar da şarkı ve kitap. Ben de oturdum düşündüm hacı. Ve bir cevap beklediğim soru buldum: Tarih kokan kent, Tarih ile iç içe kent, müthiş kent İstanbul’un o “tarihi” diye övülen eserlerinin %75’i Cami değil mi arkadaşım? Konunun uzmanı Eymirli’ye danıştığımda tatmin edici bir cevap alamadım.

Kendi kendime bulduğum cevap ise şöyleydi: Evet öyle. E yani şimdi bütün bir tarihi zenginliğinin büyük bir bölümünü tek bir mimari yapıya dayamış bir kentin nesiyle tarihi diye övünüyorsun olum sen? En şahanesi de en kötüsü de en eskisi de en yenisi de formel olarak aynı şey değil mi abicim? Öyle evet.

Burada Cami falan eleştirecek halimiz yok. Bir sürü şey söylenebilir yok efendim Mimar Sinan yumurta akı ile bilmem ne yapmış, yok işte Sultanahmet’in yapımında şu kadar insan çalışmış vs. hepsine tamam. Ama Cami işte abi, Cami yani. İslam zaten süslü ya da ihtişamlı şeylerden hoşlanmayan, daha mütevazı ağırbaşlı bir güzel dinimizdir ya, hah işte bu yüzden de mimari konularda öyle süse falan kaçmaz, gösteriş de yapmaz. Bir tek Osmanlı işte bunu bir ara yapmış ve bugün gördüğümüz Sultanahmet, Selimiye ortaya çıkmış. Ama tekrar söylüyorum bak: Cami abi, bütün bunlar Cami.

Saraylara, kulelere (Galata Kulesi hariç, kimse demediyse ben diyeyim: Sıfır yaratıcılık, Sıfır estetik) vs. lafım yok. Harbiden emeklerine sağlık şahane şeyler yapmışlar Dolmabahçe gibi, Beylerbeyi Sarayı gibi. Ama şimdi o şarkılarda, filmlerde vs. paso övülen karşısına geçip efkarlanılan manzara hep Cami değil mi bilader. Camilere bakıp bakıp hüzünlenen onca sanatçı -ki çoğuna kuşkuyla bakıyorum artık- hakikkatten ne görüyorlar orada? Nedir abi bu şehir fetişizmi. Olağanüstü kent, Mucizeler kenti, Tarihin en güzel kenti vs. noluyoruz dayı, ne var bu kadar lan.

Bak bundan daha kötü durumda olan kimler var biliyor musunuz: İzmir yurttaşları. Başİzmirli Yılmaz Özdil’e bakın tamam mı, aha bütün bir Karşıyaka eşrafı yahut Alsancak ve diğer sahil kesimi, hepisi bu Yılmaz Özdil’in kombinasyonudur. Mesela şöyle şeylerle övünürler bak : “Biz domatese domat deriz, çekirdeğe çiğdem. Lafı uzatmayı sevmez napıyon der, gelcen mi diye ekleriz”. İşte bu kadar. Bütün övünç kaynakları bu. Ha azıcık da işte cumhuriyet şehri, Ata’nın gözbebeği falan derler ve bu kadar. İnsanın doğup büyüdüğü yeri sevmesini, sahiplenmesini anlarım da bu artık manyaklık boyutundaki durumlar nedir abi. Bi dışarıdan bak ortalama zekâyla görürsün durumun saçmalığını.

İzmir ya da İstanbul fetişistlerinden daha kötü durumda olan birileri vardır ki bunlar Antakya sakinleridir. Lan oğlum mal mısınız la. Bu ne sevgi hacı. Git yemek ye, çarşıda bir tur at, işte bütün özelliği bu olan bir kente bu sevda niye olum. Bir de böyle insan içinde Antakya’ya övgü düzmeler yok mu, işte insanı şöyleymiş, kardeşlik böyleymiş, hoşgörü bu kadarmış. Hoşgörünün kendisi hastalıklı bir kelime de, Hoşgörüden kasıt şu: Kimse birbirini iplemez, başına bir şey gelirse de iplemez, ölse de iplemez, öldürse de iplemez. Bir bölümü diğerleri dediklerini anlamasın diye Arapça konuşur, diğer bölümü de niye Arapça konuşuyolar lan burası Türkiye diye çıkışır, diğer bölümü de Akp’li moda islamik tiplerdir. Şimdi sen nesini övüyosun olum buranın. Neyine methiye düzüyosun allahın dangozu. Ve Malatyalılar için bir şey bile söylemiyorum çünkü bu Antakyalılar bile onların yanında iyi kalıyor. Anladın sen.



3

Bütün bunları böylece dedikten sonra konuyu tabii ki Patti Smith’in memelerine getireceğim. (Neden acaba?) Patti Smith gibi, uğruna dağa çıkılası, şaki olunası, bisikletle boydan boya bir Anadolu turu yapılası bir insanın memeleri tabii ki çok önemlidir. Hele ki güzel güzel, sempatik sempatik, ve olması gerektiği gibi, yani çok doğal bir şeymiş gibi açıp bu memeleri göstermişse daha da önemlidir.

Ama heyhat, geçen gün Burroughs belgeselini yani "A Man Within"i izlerken bir ara çıkıverdi ekrana Patti caanım Smith. Nasıl desem, nasıl dile getirsem, şöyle dile getireyim: Oğlum Uğur, kadının sakalı, bıyığı vardı lan.

Sevgili dostlar, hazır elimiz değmişken gelin bu kanayan yaraya da parmak basalım. Birazcık bizi biz yapan değerleri hatırlayalım. Bakın, kıl ve tüy dediğimiz şeyler nahoş şeylerdir. Şimdi ayrımcı dil kullanarak şöyle de söyleyeyim: Hele ki kadınlarda çok daha nahoş şeylerdir. Yapmayın. Feminist hanımefendiler bir ara tepki gösterme amaçlı falan hiç dokunmuyorlardı ya vücutlarına, bakın ne diyorum: Yapmayın canlar, yapmayın dostlar. Bir de çıkıp: Bunlar natürel şeyler, niye tiksiniliyor ki? ayakları yapmayın bak. Mağarada yaşamak, geyik vurup yemek, çeşitli hastalıklardan 30 yaşına varamadan ölmek de natürel durumlardı ama hepsini atlattık. O yüzden bana insanlığın gelişiminden örnek verme uluslararası ilişkilerde masaya yatırdığım ablam, kap bi Braun Silk Epil al şu kılını tüyünü.

Biz aklımızda tabii ki Patti Smith’in sakal ve bıyığını değil gümbür gümbür memelerini ve şarkılarını tutacağız. Ama bu tip seçimlere maruz kalmak da çok can acıtıcı bir süreç. O yüzden tekrar ediyorum bak: Yapmayın canlar, yapmayın dostlar.


6 yorum:

Moriçe! dedi ki...

Bu bana sizin siir yarismasinda memleketine siir yazan vatandasi animsatti. Ordu'ya miydi neydi bilemedim simdi.

Moriçe! dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Moriçe! dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Moriçe! dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Moriçe! dedi ki...

hep silinmiş yorumlar var çünkü blogger aynını 4 kez yayınlamış kendisine teşekkürü bir borç biliyorum.

Aras Keser dedi ki...

afyonum o. afyonlu ömür yazmıştı.