22 Şubat 2012 Çarşamba

Abi Jale Var mı? / Yok Ama Sibel'li Var


21. yüzyılda seks, porno filmleri taklit etmekten ibarettir. Yaptığınız ya da yapmayı hayal ettiğiniz şeylerin bir çoğu bir yerlerde gördüğünüz bir görüntüden araklamadır. Ve bu işin içinden çıkabileceğiniz bir yol da yoktur.


1970’lerde Türkiye’de çekilen Erotik-Avantür filmlerle büyüyen ve bizim baba ya da amca dediğimiz bir nesil vardır. Bu nesil bizlerden daha talihsiz bir kuşak olmakla birlikte bir tür “naiflik” ile bütünleşmiştir. Sonuçta donunu çıkarmadan sevişen,kadınlara iyi davranan adamların kol gezdiği filmlerden cinselliği öğrenmişlerdir. Zaten o filmleri çeken ya da bir şekilde parçası olan insanlar “bir nesil sevişmeyi bu filmler sayesinde öğrendi” diyerek kendilerini savunmuşlardı.


Gelişen teknoloji ile birlikte yılda 5 milyona yakın eserin üretiminin yapıldığı bir porno sektörü ortaya çıktı. Amatörü – Profesyoneli yahut Cep telefonu kameralısı Hd Dv’lisi falan her tür kayıt cihazıyla günde onbinlerce film hazırlanıp dolaşıma sokuluyor. Ama baktığınız zaman giriş-gelişme-sonuç bölümleri aynı fakat farklı oyuncularla çekilmiş çok da yenilikçi bir tarafı olmayan bir sektör bu, Ve yine ama “normal sinema” sektöründen çok daha fazla günlük yaşamı etkileyen bir gücü de var bu sektörün.


Kadının metalaşması,aşağılanması gibi şeyleri uluslararası feminist gruplara bırakarak diyebilirim ki ortadaki durum sadece gülünçtür. Debelenen ve belirli vücut hareketleriyle yalpalayan bir takım insanlar var ve bu insanlara bakıp tatmin olabilen başka insanlar var. Gülünç değil mi şimdi bu. Hem de bunları izleyip,onları aynen uygulamaya çalıştıktan sonra arkadaşlarına “kız siktim” diye böbürlenebilen bir erkek modeli de mevcut. Aynen yemek tarifi gibi, tarifi alıp uygulamaya çalışıyorsun olursa ben yaptım (ben siktim) olmazsa,malzeme iyi değildi (kız kötüydü) vs. Evet gülünç. Ama Flaubert’in bir romanında belirttiği gibi “Evet her şey gülünçtü, bir gerçekti bu. Ama insan elinde olmadan bu gülünçlüğün içinde buluverirse kendini….”



Yazının başında da belirttiğim gibi çıkışı olan bir durum değil artık bu. O yüzden kendimizi “bu gülünçlüğün içinde buluveriyoruz” ister istemez. Bir tür kuşatma altında olma durumu. Cinselliğin hep eksik bir arzunun tatmin edilmesi olarak algılanması. Ve arzunun tamamen bir nesne ile kurulabilecek ilişkiye indirgenmesi yolları tıkamıştır. İlişkiye girmek – Sahip olmak. İkilisi kardeş ilan edilerek günlük yaşamın bir parçası haline gelmiştir. Şu tip sözleri sıklıkla duyarız: Seni siktim, Sana sahip oldum, İçine girdim, Becerdim vs. tamamı belirli bir sahipliğe,bir mülkiyete işaret eden laflar. Olay da bu zaten. Herhangi bir arzunun doyurulması yok burada. Bir sahip olma çabası var sadece. Ve öğrenilmiş bilgiler bize der ki :Sahip olmanın yolu budur. Bir daha ve bir daha, asla doyuramayacağın şekilde, hep budur.


Yeme-İçme’den tut makyaj malzemelerine kadar her türlü şeye sinen bir politikadır bu. Sahip ol-Tüket. Yine sahip ol yine tüket. Bu Porno kötü. Tamam bunu al bunu tüket. Sonra başkası, ondan sonra yine bir başkası. Arzuya uygulanan bu ambargonun en iyi işlevselleştiği yer de pornodur elbette. Size iyi bir yemeği tüketmenin ya da güzel bir ayakkabıyı giymenin ne demek olduğunu söyleyenler yatakta da ne yapacağınızı, nasıl “sahip olacağınızı” söylemeye başlamıştır.


İşlerin eskiden biraz daha farklı olduğunu “Inside Deep Throat” adlı belgeselden az da olsa öğrenebiliyoruz. Bilindiği gibi Deep Throat 70’lerde Amerika’yı karıştıran,çeşitli davalara konu olan ve sonunda filmin erkek başrol oyuncusu Harry Reems’in hapse girmesiyle sonuçlanan bir dizi olayla gündeme gelmişti. Legal ve illegal yollarla filmi milyonlarca kişinin izlediği söyleniyordu. İşte bu “Porno Çılgınlığı” nın kırılma noktalarından biri de bu Deep Throat olayıydı bence. Çünkü insanların çoğu ilk kez Deep Throat diye bir şey olduğunu duyuyorlardı ve bunu çılgınca “görmek” ve akabinde kendileri de denemek istiyorlardı.


Bu Görme ve Uygulama aşaması günümüz Porno sektörü ile karşılaştırıldığında elbette çok daha naif kaçıyordu. Çünkü tıpkı bizde çekilen filmler gibi Deep Throat da kendini pek ciddiye almayan ve gülünç olmaktan korkmayan hatta bunu amaçlayan bir filmdi. Ama işler öyle gelişmedi. Bu “bağımsız sinema” örneği önce başrol kadın oyuncusu Linda Lovelace’ı süperstar yaptı (Bu noktada ilk süperstar porno oyuncusunun kim olduğunu da öğrenmiş olduk) Ve bunun üzerine porno işinin içinde çok para olduğunu sezen “güçler” (İktidar demeyeceğim) kollarını sıvamaya başladı.


Filmin alttan alta yapılan reklamı ne filmin yönetmenine ne de Linda Lovelace’a çok bir şey kazandırmamıştı (Linda Lovelace zaten hayatını çeşitli bunalımlarla geçirerek ve ne olacağına-porno starı – feminist- bir türlü karar veremeyerek geçirmiş ve bir “kaza”yla aramızdan ayrılmıştır). Underground olarak görülen porno su yüzüne çıkınca ya da çıkarılınca suyun başında duran güçler arzuyu belirli bir alana doğru sabitlemiştir ya da kamerayı belirli bir yöne çevirerek sabitlemiştir. Büyük bir ağırlıkla erkeklerin “arzu”larına göre şekillenen sektör bazı ülkelerin milli gelir kaynakları sırasında ilk 10’a girmeye başlamıştır.


Inside Deep Throat’u izlerken filmin içinde bulunan isimlerin şaşkınlıklarının hâlâ geçmediklerini gözlemleyebilirsiniz. “Bir kadının kilitorisi boğazındadır ve doktor ona Deep Throat önerir” gibi deli saçması ve gerçekten gülünç bir şeyin böylesine “ciddi” bir sektöre önayak olması birçok kahkahaya gebe bir durumdur. Belgeselde de bu kahkahaları sıklıkla duyuyoruz. “Biz basit bişey yapıyoduk abi” diyen Deep Throat yaratıcıları olan biten karşısında şaşırmak dışında bir şey yapamadıklarını da sıklıkla söylüyorlar.


İşte bütün bunlarla birlikte diyebiliriz ki kişisel olan bir şey yoktur. Yatağımız da her türlü reklama hem de reklamın alâsına açıktır. Bizim gibi “mahrem” ile yaşayan bir toplumun aynı zamanda en çok porno tüketen ülkelerden biri olması da bir gülünçlük örneğidir kuşkusuz. Avrupa’da mücadelenin yataktan başladığını savunan bir sürü politik örgütlenmeye sahip topluluk var. Biz de böyle bir şeyin olması şu an imkânsız belki ama tek farkımızın olan-biten şeylerin daha “gizli” “mahrem” kalması olduğunu anlarsak yataklarımızdan çıkmaya başlamışız demektir. Sonuçta o yatak da “rahatlık” gibi,daha kolay ve rahat “sahiplik” gibi işlevleri yerine getirmektedir. Kendi pornomuzu çekmemiz değil, kendi pornomuzu yaratmamızı engelleyen şeyleri zihnimizden ve yatağın etrafından çekmemiz gerekiyor. Özgür seks orda burada her yerde sevişmek değil arzuya konulan ve onu tek tipleştiren ambargoyu kırmakla vuku bulabilir.

Hiç yorum yok: