5 Temmuz 2013 Cuma

Uğur E. İle Wilfred İzliyorum (1)




Rük: Her neyse. Şimdi Wilfred izliyoruz. Nasıl bir giriş yapmak lazım tam bilemedim. Bir kere bir uyarlama bu. Onu biliyoruz. Avustralya’dan sanırım. Evet oralardan, yani işte, uzak bir yerde çekilmiş bu dizi ilk olarak. Bu arada bir film vardı hatırlar mısın? Tarık Akan böyle haritaya falan bakıyordu. Ben Avustralya’ya gidicem falan diyordu. Sevgilisi de, ki Necla Nazır olsa gerek, üzülüyordu bu duruma. Ve filmin sonunda da gidiyordu galiba Avustralya’ya. Her neyse.

Uğur: Hatırladım, evet.

Rük: Şimdi Ryan var burada değil mi. Bir de Wilfred var. Ben şimdi bu diziye başladığımda, başlarda yani pek hoşlanmamıştım. Sanki tam da yerine oturmayan şeyler vardı. Ciddiyeti elden bırakmadan komedi yapmaya çalışıyor gibiydi. Bu konuda da pek başarılı gelmemişti bana. Her neyse. Ama şu var, Bu Ryan dediğimiz adam epeyi yalnız biri. Bunu anlayabiliyoruz. Hatta bir bölümde işte annesinin yanında akıl hastanesine gittiğinde doktor buna “Konuşacak birilerini bulmalısın” vs. diyordu.

Uğur: Evet, ilk sezondaydı o. 9. Bölüm olsa gerek. Aslında dizinin dramatik yapısı da ilk kez orada oturmaya başlıyor. Zaten bir intihar girişimi ile başlayan bir dizi Wilfred. Elimizdeki karakter yani Ryan öyle çok da sağlıklı biri değil yani. Son tahlilde gün boyu bir köpekle konuşan bir adamdan bahsediyoruz. İlk bölümlerde komedi yönü ağır basıyordu bu durumun. Ama işte o dediğin bölümde Ryan’ın annesinin de sağlıklı bir ruh haline sahip olmadığını fark ediyoruz. Ryan da köpek ile konuşan bir insan olduğu için yavaş yavaş karakterimizin ruh sağlığı konusunda daha fazla endişelenmeye başlıyoruz.



Rük: Hah, aslında bu köpek işi bende hemen bir Kundera etkisi yaratıyor. Yaşam Başka Yerde’yi ilk okuduğumda, o küçük Jaromil’in köpek başlı insanlar çizdiğini okuduğumda çok kızmıştım. Çünkü aynısını ben o kitabı okumadan önce de yapıyordum. Çizimim kötüdür ama sonuç olarak yapmaya çalıştığım şey oydu yani. Her neyse. Wilfred’da köpek kostümü giyen bir adamdan bahsediyoruz aslında. Bu açıdan çok orijinal buldum ben diziyi. Yani ne bileyim hiç özenilmemiş bir köpek kıyafeti ile ortalıkta dolaşan bir adam başka bir adama hayat dersleri veriyor. Bunu orijinal buluyorum. Kostüm olayını yani. Diziyi de hem absürd hem de komik hale getiren bu aslında. Aynı zamanda alttan alta ilerleyen o “sağlıksız” durumun da habercisi bu. Dizide bir ruh hali problemi olduğu aşikâr.



Uğur: Sağlıksız isabetli bir tanımlama sanırım. Deli ya da hasta değil de, sağlıksız bir durum gerçekten de karşımızdaki. Diziyi ilginç kılan şey de bu aslında.

Rük: Şu baştaki alıntı olayları da tuhaf. Bir tür yönlendirme söz konusu aslında. İşte ne bileyim “Öfke” “Şefkat” falan gibi kavramların üzerine giderek dizi bölümleri çekmek de sağlıksız bir durum aslında.

Uğur: Ama o galiba bir tür gelişimle ilgili, yani dizi sürdükçe elimizdeki karakterin nasıl toparlanacağını göreceğiz belki de. Ve bu da Ryan’ın biraz o bahsettiğin kavramlarla “gerçekten de” yüzleşmesiyle olacak.

Rük: Hah, toparlanma. Doğru sözcük bu aslında.  İntihar girişiminde bulunan bir karakterin yavaş yavaş hayatın içine geri dönmesiyle ilgili bir dizi Wilfred. Ve Ryan’ı mesela, özellikle ilk sezonda sürekli yorgun, mutsuz, uykusuz, bitkin falan görüyoruz. Bir taraftan çocukluk travmalarıyla uğraşırken diğer yandan ailesinin tuhaf karakterleriyle yeni bir ilişki modeli kurmaya başlıyor. Bu sırada da işte “Vicdan” gibi “Şefkat” “Hiçleşme” gibi kavramlarla tanışıyor. Bir anlamda kendisini intihara götüren kavramlar bunlar aslında. Her neyse. Sonuçta işte ilerledikçe daha farklı bir insan olmaya başlıyor. Bunu da tabi Wilfred sayesinde yapıyor. Yani epeyi sağlıksız bir durumdan yola çıkarak hayatını toparlamaya çalışıyor. Dizinin adı her ne kadar Wilfred olsa da dizi Ryan’ın kendini başka bir insan yapma çabasını anlatıyor. Daha doğrusu Ryan’ın kendini yalnız bir insan olmaktan kurtarma çabası da diyebiliriz.



Uğur: Ben şeyden korkuyorum aslında ya, hani işte dizi finale geldiğinde bir de bakacağız ki Ryan aslında ilk bölümde ölmüş biz de paso onun hayallerini, işte karışık kafasındaki görüntüleri izlemişiz falan.

Rük: Hemm. Öyle olursa felaket olur hakkaten. Ama sanmıyorum ya. O kadar düşmezler. Kafa derken şey de olabilir. Ryan aslında yapayalnız ve evinden hiç çıkmayan işte sağlıksız bir adam. Sürekli ot içip bunları uyduruyor da olabilir. Böyle bir yere bağlanırsa da şüphesiz çok klişe olur. Olmasın yani.

Uğur: Sen güzel güzel anlattın da, ben pek sevemedim Wilfred’i ya. Ama dediklerini duyduktan sonra belki ikici bir şans verebilirim.

Rük:  Ya ben de şimdi sana, çok acayip çok harika dizi falan demiyorum. Sadece yeni bir şey yapmaya çalışıyor ve bunu yaparken de kimi zaman orijinal olabiliyor. Mesela dizinin komedi dozu da bölümler ilerledikçe yerini oturdu. Kesinlikle böyle kahkaha attıran, yerlere yatıran falan bir mizah söz konusu değil burada. Hatta rahatsız edici bir mizah türü var bile diyebiliriz. Komik olmak için çok çabalamayan, sana sadece bazı gülünç anlar vaat eden bir dizi Wilfred. Bu da o bahsettiğimiz bütün o “sağlıksız” durumların bir tamamlayıcısı aslında.



1 yorum:

mimi wonka dedi ki...

Wilfred en sevdiğim diziler listemde ilk beştedir. Nedeni aslında sizi pek ilgilendirmiyor tabi ama ben yine de anlatacağım.

Bence Wifred, dünyadaki gereksiz insanlar ve onların sevgi, arkadaşlık ve hayatın anlamı ile ilgili zırvalamalarına bir tepki olarak ortaya çıkmış. Ryan'ın alter egosu olarak düşündüğüm Wilfred'ın mesajı şu bence; "Hiçbir insan gerçekte ahlaksız olduğunu veya toplumun yüz kızartıcı bulduğu bir ya da daha fazla olguyu eyleme dökmekten büyük haz alacağını itiraf edemez. Çünkü toplumlarda yaşayan insan, diğer bireyleri memnun edici eylemlerde bulunduğu sürece mutlu olabileceği öğretilerek büyütülmüştür." Herkesi mutlu edecek şeyleri yaparak yaşayabiliriz ve mutlu da olabiliriz aslında bunun örnekleri vardır etrafımızda... ama yapamazsak bile bu bizi Ryan'ın ilk bölümdeki durumuna sürüklemeye bilir belki, ama gayet olası bir ihtimal de olabilir bence. Wilferd benim hayalini kurduğum bir yaşama sahip (Wilfer'ın hayatı) olan Ryan'ın ta kendisi ve bunu kafasında yaşıyor olduğunu öğreneceğiz dizinin sonunda. Ki bence bu gayet mantıklı ve doyurucu bir son olur.

Bunlar dışında dizi beni gerçekten iyi güldürüyor ve laf attığı değerler/kişiler ile ilgimi canlı tutmayı başarıyor.