12 Mart 2012 Pazartesi

Eskiden Bu Saatlerde

Eskiden, öğleden sonra 15:00 ile akşam 19:00 saatleri arasında Türkiye menşeli televizyon kanallarının hepsinde Türk filmi olurdu.


Show Tv Zeki – Metin filmlerine ağırlık verirken Star Kemal Sunal’lı filmlere abanırdı. Kanal D’de ise hâlâ anlayamadığım bir Hülya Koçyiğit sevgisi vardı.Hülya Koçyiğit’in “Kaplumbağalar” gibi toplumsal içerikli filmlerinin yanı sıra “Hıçkırık” gibi melodramları da sık sık Kanal D’de boy gösterirdi. Hafta sonları ise Cüneyt Arkın ve Tarkan filmlerine ayrılırdı.




Bu üç kanalda da,o saatlerde, eğer yerli film yoksa mutlaka Nejat Uygur olurdu. Show Tv Cibali Karakolu’nu, Kanal D “halıya basma” yı (oyunun adını hatırlayamadım) Star ise bu oyunların kombinasyonu olan bir başka Nejat Uygur temsili koyardı. Nejat Uygur yetmezmiş gibi bir de oğulları zapt ederdi ekranları ama oraya kadar girmeyelim.




Dizilerin ise pek tekrarı olmazdı. Sadece Kaynanalar ya da Kaygısızlar. Bu iki diziye de eğer Star’da rastlamazsanız mutlaka Kanal D’de rastlardanız.


Geçenlerde tam da bu stratejik zaman alanında (15:00 – 19:00 arası) tv’yi açtım ve on tane kanal arasında gezip durdum. Ama heyhat bir tane bile Türk filmine rastlamadım. Dedim böyle böyle,bu ülke nereye gidiyor yahu.



Zeki – Metin filmlerinden insanlığı ve dostluğu (Mesela Zeki’nin ölmek üzere olduğu ama bir türlü ölmediği bir film vardı. Metin hep ağlıyordu. Gerçeği saklıyordu Zeki’den. Derken bir teyzenin yaptığı macun Tıp bilimini abondane ederek Zeki’yi gizemli hastalığından kurtarıyordu falan), Cüneyt – Tarkan filmlerinden cesareti (Tarkan’ın dev ahtapotla mücadelesini unutmak mümkün mü?) öğrenemeyen bu nesil nereye gidiyordu böyle.







Kafamda bu düşüncelerle dolaşırken sabah oldu. Simit almak için evden çıkmaya karar verdim. Bu sırada kapıma bırakılan Zaman gastesini gördüm. Simitleri alıp geldikten sonra Zaman’ın üzerinde simidimi yerken Süper Baba’ya gönderme yapan bir köşe yazısına denk geldim. Simitleri bitirip susamlarını buruşturduğum Zaman gastesiyle birlikte çöpe atarken kafamda Süper Baba’nın fon müziği dönmeye başlamıştı. (Hani dıt dıt dırı rım dırı rırı rırı rım dırı rırı rı rırıt rıt rıı olan müzik. Okulda burnumuzla flüt çalma yarışması yaparken – neyse ki oğluna flüt alabilen bir babam vardı- en çok yerle bir ettiğimiz beste bu olurdu. Affet bizi Derya reyiz) Bu esnada durdum ve birdenbire bir kamuoyu araştırması yapmaya karar verdim.





Evin hemen yakınında bir ilköğretim okulu var. Bizim apartman görevlisinin çocukları da bu okula gidiyor. Çağırdım çocukları dedim böyle böyle,bu ülke nereye gidiyor. Yarın okulda arkadaşlarınıza bir sorun bakalım Süper Baba’yı biliyorlar mı dedim. Tamam deyip gittiler. Ertesi gün çocuklara araştırmanın sonucunu sordum. Dediler böyle böyle,kimse bilmiyor. Toyota gibi adam mı diye soran olmuş hatta. Çocuklara teşekkür edip kapıyı kapattım.



Aklıma gelen bütün yerli tv kanalarına (Kanal 6 ve Hbb dahil) yakası açılmadık küfürler ettim. Daha sonra televizyonu duvarda patlatıp bağırmayı düşündüm. Akabinde vazgeçip evden çıktım.


Minübüs’e atladığım gibi Alsancak’a gittim. Bir kitapçıda iyi niyetle dolaşırken Felsefeden bir hocayla karşılaştım. Dedi böyle böyle. Horkheimer al dedi Herkes Adorno falan der ama olay Horkheimer dedi. Frankfurt Okulu’ndan bahsetti ayak üstü. Dedim böyle böyle,bakarım dedim. Ders saatlerini söyledi. Hoca : Kitabı al gel. Bababeni : Tamam gelirim.






Vedalaşıp kitapçıdan ayrıldım. Kıbrıs şehitleri’nde yürürken Şevket Altuğ’u görür gibi oldum dedim Fiko! Bu sırada Eleman Mudurnu’dan çıkmış Burcu’nun peşinden koşuyordu ki Kültigin’e çarptı. Kültigin adamlarıyla birlikte Eleman’a şiddet uyguladı. Derken köşedeki lokantadan “Şef Şef” diye bağırarak çıkan Memoli göründü. Bir kadın “Memoli” diye seslendi arkasından. Dedim böyle böyle, yalnızca iş arkadaşları ona…Adorno sözümü kesti. “Hocana aldırma. Frankfurt dedin mi? Okulu da dedin mi? Tamam. Bana sorucan gözüm.” O bunları söylerken Horkheimer arkasından tavşan yapıyordu. Siktirin gidin dedim hepsine. Ana caddeye çıkıp Bornova’ya giden bir Minibüse bindim.


Minibüste yanıma oturan kadın dönüp baktığımda Kibariye’nin Annesine benziyordu.



Hiç yorum yok: