28 Mart 2012 Çarşamba

O Çocukları Hiç Acımadan Bergman Oluyorsun Anlasana, Diyorsun Yani

Bazı filmler bazı havalarda izlenmez. Geçen Çarşamba’yı ele alalım mesela:

· Hava: Çiçeklerin açıp böceklerin öttüğü, ne çok sıcak ne çok serin, tam kararında bir bahar-geliyorum akşamüstüsü.

· Film: Yönetmeninin adını yazdıktan sonra, filmin adını yazmama gerek kalmayacağı türden bir film işte. Anladınız siz onu.

(Biz yine de yazalım: Ingmar Bergman’dan Utanç (Skammen))

Öyle bir günde, bir Bergman filmi izlemek için Köşk’e gelen tamı tamına 36 kişi saydık.


Bababeni O. : “Bu havaya bu film gitmemiş abi.”

Sunumun ardından, diğer haftakilerden farklı bir şey yapmayarak, hemen filme geçtik.

Film sırasında, bir İsveçli şevkiyle filmin kalanını ayakta izlemeye karar veren insanlar gözlemledik, gözlerimize inanamadık. Bu eylemin arkasındaki motivasyonu çok ama çok merak ettik.


Filmden sonra yine oturduk yine konuştuk: Bergman’ın ilk kez politik söylem temelleri attığı filmi olan Utanç, bazılarımıza sadece tek bir sahnesi için çekilmiş gibi gelirken, bazılarımız ise ısrarla filmden Freudyen çıkarımlarda bulunmaya devam etti. Hatta öyle ki, ayrı yataklarda yatan çiftlerin Avrupalılığı bile sorgulandı.

Ve fark ettik ki, o kadar yıldır gösterim yapıyorduk, bir kere bile Bergman dememiştik. Böylece onu da demiş olduk.

Öyle şeyler işte. Sonra herkes birer birer.

Bizse, salonun ışıklarını söndürürken, daha biraz önce aldığımız, Freud kardeşimizi daha iyi okumamız yönündeki salıkları bir türlü aklımızdan çıkaramıyorduk. Aynı zamanda Kolombiya’dan gelecek olan oldukça tuhaf bir telgrafı bekliyorduk.

Hiç yorum yok: